29 Mart 2009 Pazar

AH BE NİHAT



İSPANYA:1-TÜRKİYE:0


Aslında bu yazıyı yarına saklıyordum çünkü maç esnasında içilen(hatta bu yazı esnasında bile içilen) tonla alkolun etkisiyle duygusallığın ağır bastığı saçma sapan bir maç yazısı yazmaktan korktuyordum.Planım yazıyı ertesi gün bilinçli her Türk vatandaşının yapması gereken oy verme işlemini gerçekleştirdikten sonra ayık kafa ile yazmaktı ama gel gör ki alkol duygusallığı ağır bastı ve gördüğünüz gibi yazıyı yazmış bulunuyorum...




Maça gelirsek öncelikle defans hattımızdan başlayalım,kimilerine göre takımın en zayıf halkası olarak gözüken defansımız gene kimlerine göre(ki bu gurüha bende dahilim) bu hattın en zayıf oyuncusu olarak görülen İbrahim Üzülmez'de dahil hiç sırıtmadan çok iyi oynadılar.Gökhan Gönül'ün çok iyi ters kademeleri,göbekteki stoperlerimizin David Villa ve Fernando Torres gibi fuleli oyunculara pozisyon vermemeleri ve defansın solunda İbrahim Üzülmez'in Arda'nın eksik kalan yardımına rağmen kanadını iyi savunması dahil oldukça iyiydiler.Orta sahamızda Tuncay,Arda,Emre ve Aurelio dörtlüsü her ne kadar kağıt üzerinde rakip için çok tehtidkar isimler gibi dursada,Emre'nin hucuma katkısının sınırlılığı ve Arda'nın kendisinden beklenen oyunun çok uzağında bir performans sergilemesi bizim açımızdan beklediğimiz hucum varyasyonlarını getiremedi ne yazık ki.Forvette ise Semih topla her buluştuğunda topun bizde kalmasını sağlayan ve oyunu açarak arkadaşlarının hücumda ki verimliliğini arttıran klasik çizgisindeydi.Fatih Terim kendisini ne akla hizmet oyundan aldı anlamak zor.Semih'in hücüm hattında ki partneri,bunun gibi maçlarda ekstra verim almak için biz Türk takımlarının baş vuruduğu üzere Kaptan ünvanıyla maça çıkan Nihat'ın ise maç eksiği bariz belli oluyordu.Maçın başında Tuncay'ın güzel kafa pasıyla Casillas ile karşı karşıya kalan Nihat'ın kendisinden beklemediğimiz bir vuruş yaparak hepimizin hevesini kursağında bırakması gene bu ağır sakatlıktan dönen yapısının bir ürünüdür heralde...



İspanya takımına gelirsek,her ne kadar klasik ayağa pas yapan oyunlarını oynamaya çalışsalarda hücum hattında yaratıcı ayaklarından İniestia'nın yokluğunu fazlasıyla hissettiler.İniestia'nın eksikliğinde yerini alan oyuncular Dünya'nın çapında tanınan klas ayaklar olsada İspanya adına bütün hücum yükü tek başına Xavi'nin üstüne bindi.Orta Sahamız da Xavi'nin öldürücü paslarını gol ayaklarına vermesini engelleyince İspanya adına alışılagelmiş bol pozisyonlu maçlardan birisi olmadı.Yediğimiz gole gelince yıllardır bizim için ağır klişe haline gelmiş lanet olası zaaflarımızdan biri olan duran top zaafiyetiydi İspanya'ya galibiyeti getiren.Gün geçmiyor ki Türkiye gene önemli bir maçı ya yan top ya da duran topdan yediği golle kaybetmiyor,bugün de senaryo duran topu yememizi yazıyordu ki bizde senaryoya uyarak yedik golümüzü efendi gibi.Yediğimiz golden sonra EURO 2008'de hak ederek kazandığımız "Comeback Kings" ünvanına yani maçın son düdüğü çalana kadar vaz geçmeyen oyunumuza ihanet ederek İspanya'yı kendi silahı olan ayağa paslarla vurmaya çalışmamız maçın kalan kısmını uyku modundan ileriye götüremedi...



Bazıları şimdi maçtan sonra "Bumuymuş Avrupa Şampiyonu İspanya" diyebilir ki o "bazıları" İspanya'dan fark yiyeceğimizi iddia edenlerden bazılarındandır,hepsine selam olsun burdan ve onlara cevabım evet o Avrupa Şampiyonu İspanya biraz budur ama biraz da bu değildir.Çoğumuzun Türkiye'den beklediği gibi,gene Türkiye'den bekledemediği derece iyi bir oyunla yenildik ama unutmamamız gereken bir şey var ki bugün İspanya'yı yenedebilirdik.Hani o son Avrupa Şampiyonu İspanya'yı,hani o mağlup olmama rekoruna doğru giden İspanya'yı,hani o 70 küsür yıldır kendi sahasında yenilmeyen İspanya'yı ama ne yazık ki "3" puandan değerli bu prestij galibiyetini değerlendiremedik.Ah o ilk pozisyonda Nihat daha iyi vursa ya da boş pozisyonda ki Semih'e çıkarsaydı hadi o olmadı Arda , Tuncay'ın muhteşem pasında topu daha iyi kontrol edebilseydi ya ama olmadı ve yenildik şimdi yapılacak şey tabi ki önümüzde ki Türkiye-İspanya maçına bakmak her yenilgi alan futbolcunun klasik söylemi gibi.Bu maçta ilk hedefimiz mutlak galibiyet ama beraberlikde fena sonuç değildir bana göre çünkü İspanya'yı Samiyen'de ki maçta yenmemizin Barnabeu'da ki maçta yenmemizden daha zor olacağını düşünüyorum.Bu görüşümde çeşitli psikolojik kıstaslar ve grubunuzda ki yerimizin getirdiği baskının oluşturacağı stres baş rol oynuyor tabi ama umarım Milli takımımız daha önce defalarca kez yaptığı gibi bir kez daha tarih yazarak İspanya'nın deplasmanda bozamadığımız yenilmezlik serisini Ali Samiyen'de bozup bizi gene sokaklara döker!...

NOT: Fatih Terim'in Sabri'yi oyuna hangi mantıkla aldığını bana birisi açıklayabilirmi,ben bu değişiklikten hiç bir şey anlayamadım da lütfen bana yardımcı olun?!

Hiç yorum yok: