30 Haziran 2010 Çarşamba

OH NO!


İngilizler,Almanlar karşısında Dünya Kupası tarihlerinin en büyük hezimetlerini alırken "Üzerinde güneş batmayan İmparatorluk" olarak anılan İngiltere şüphesiz en karanlık günlerinden birini yaşıyordu.Bu sene 40.sı düzenlenen dünyanın en büyük açık hava festivali olan Glastonbury festivalinde ki İngiliz taraftarlar,Almanların üzerlerine kara bir bulut gibi çökmelerine tanık olurken bu kare ortaya çıkmış.


Bu da tedaviden sonrası!

25 Haziran 2010 Cuma

KAZIM-JACKSON


... Bıraktığın gibi durmuyor bu dünya,
Bahar geçiyor, yaz geçiyor, ama sen geçmiyorsun.
Yumsam gözlerimi rüya, açsam serap oluyor bütün dünya.
Gitmekle kalmadın, benimle dünyanın arasını açtın. ... "


Fadıl Öztürk


Karadeniz'in Kralı(7 Kasım 1971 - 25 Haziran 2005)




King of Pop (29 Ağustos 1958 – 25 Haziran 2009)

22 Haziran 2010 Salı

ONCE UPON A TIME RONALDO



Bakışlar maşallah hiç değişmemiş,aklını alırım ifadesi her yüz kasına yansımış,meşhur kibiri belli ki ezelden beri mevcutmuş o Portekizli bünyede,ama kral topçu o ayrı.

18 Haziran 2010 Cuma

RAQUEL WELCH



Oyuncumusun,futbolcumusun yoksa reklam yıldızımısın,anlamadık ki sen ne ayaksın,Raquel abla sen manyakmısın?

ÖRÜMCEKLER DE TAKIM TUTAR



Zaten Peter Parker anne tarafından Arjantinliymiş!

68



Paul McCartney abi 68 yaşına girmiş sen hala otur yerinde.

ALMANYA:0-SIRBİSTAN:1



Turnunvanın son iki gününde ve özellikle D grubunda Ömer Üründül stayla "enteresan" şeyler oluyor.Misal düne bakacak olursak komşu Yunanistan özellikle ilk yarısında rezil bir top oynadığı ve galibiyet adına hiç bir reaksiyon gösteremediği maçta Kaita'nın topsuz alanda ki saçma kırmızısı,Salpingidis defansa çarpıp kaleye giren şutu,maç 1-1 giderken Obasi'nin boş kaleye yuvarlayamadığı top ve son olarak maçın Nijerya adına takımının en iyisi olan kaleci Vincent Enyeama'nın hediye ettiği golle,rezil top oynadığı maçı şansının yardımıyla 2-1 kazandı.Şans faktörünün futbolda ki önemini dün ki maç ile bir kez daha görmüştük,bugün ki Sırbistan maçı ile de pekiştirdik.Dedim ya D gurubunda ilginç şeyler oluyor,Sırplar o şaşalı kadrolarına rağmen Kuzmanovic'in eliyle Gasolvari hücum rebaundlarına benzer şekilde uzaklaştırmaya çalıştığı top yüzünden Gana'nın penaltı golüyle maçtan 1-0 yenik ayrılmışlardı,bugün de Vidic,Kuzmanovic'e özenince 2.maçta 2.penaltı golünü kalelerinde görmek üzereydiler ki Stojkovic,Podolski'nin penaltısını kurtardı,belki de takımını elenmekten kurtardı...







Şans sadece penaltı pozisyonunda yanlarında değildi,mesela takımda ki en tecrübeli oyuncu,3 Dünya Kupası görmüş olan Klose,İspanyol hakemin ipin ucunu kaçırdığı maçta yaptığı gereksiz müdahele ile ikinci sarıdan kırmızıyı görüp takımını 10 kişi bıraktı.Sırplar hemen akabinde Krasic'in maç boyunca her pozisyonda ekarte ettiği genç oyuncu Badstuber'i geçip arka direğe kestiği topu Zigic'in Jovanovic'e indirmesiyle 1-0 öne geçti.İlk maçta çok kötü bir top oynamasına,net pozisyonlardan yararlananamasına rağmen bir dönem adı Fenerbahçe'ylede anılan forvet Zigic işte bunun için Antic'in vazgeçilmeziydi ve uzun boy avantajını arka direkte uzun Alman savunmasına reğmen çok iyi kullanan oyuncu atılan golde önemli pay sahibi oldu.


Almanlar 10 kişi kalmalarına ve yenik duruma düşmelerine rağmen oyundan kopmadılar,net pozsiyonlara girip beraberlik şansını da buldular ama direkten dönen iki topları,Podolski'nin karşı karşıya pozisyondan ve penaltıdan yararlanamaması maçtan 1-0 yenik ayrılmarına neden oldu.



Tabi Sırpların galibiyetini,ne kadar büyük etken olsa da sadece şans faktörüne bağlayamayız.Mesela Gana'nın Sırpların etkili kanat oyuncularına önlem olarak beklerinin mümkün olduğu kadar alan boşaltmamaya çalışması ve kanatlardan beklere gelen yardım Sırbistan'ın Krasic'ten neredeyse hiç verim alamamasına sebep olmuştu,lakin bugün özellikle Badstuber'in Krasic tarafından hallaç pamuğuna çevirilmesi,Podolski'den genç oyuncuya yeteri yardımın gelmemesi sebebiyle mağlubiyet kaçınılmaz oldu.Ayrıca Antic'in Pantelic yerine Kuzmanovic hamlesiyle orta sahayı güçlendirmeside gözden kaçmadı.Kaçan penaltıdan sonra bu maçtan umudunu kesen Löw iki genç oyuncusu Mesut ve Müller'i hem bir sonra ki maça hazırlamak hem de Mesut'un kart görerek cezalı duruma düşmesini engellemek amacıyla yaptığını düşündüğüm Gomez ve Maric değişiklikleri yenilgiyi kaçınılmaz kıldı.Almanya galibiyetine rağmen Sırbistan'ın bu oyun sertliği ve takım uyumsuzluğu ile Çeyrek Final yapması mücize gibi gözüküyor.



İlk haftası sıkıcı geçen turnuvada ikinci maçlara girilmesiyle birlikte çok heyecanlı maçlara sahne oluyor ve Vuvuzela'nın sesi görmezden geliniyor,nerdeyse Ömer Üründül bile çekiliyor,böyle devam etsindir temennimiz.

14 Haziran 2010 Pazartesi

CASTRO ve LINCOLN



Castro'nun 1959 tarihli Birleşik Devletler ziyaretinden.

11 Haziran 2010 Cuma

URUGUAY:0-FRANSA:0



Herkesin ortak fikrini pekiştirmek için kullanılan "sokakta ki çocuk" ağzı yaparak söylüyorum ki bugün sokakta ki çocuğa sorsan,desen ki moruk bu Fransa takımında ne yapılmaz diye,o sokakta ki çocuk,o kışın pantolonun üstüne şort giyerek maç yapan çocuk sana der ki,abi der,birincisi sağlam bir Henry ne olursa olsun yedek bırakılmaz(Domenech bıraktı),iki der Anelka'yı,tamamlayıcı forvet olan Anelka'yı,Uruguay defansının arasına atmazsın der(Domenech attı),ondan sonra der Govou'ya der,70 küsür dakika tahammül etmezsin der(Domenech tahammül etti),sonra abi der,bu yılın en formda Fransız oyuncusu Malouda'da var ya der,hani Chelsea'de oynuyor,işte onu da yedek bırakmazsın der(Domenech onu da yedek bıraktı) ve ekler bu Fransızlar götlerini yıkamıyormuş abi der(Domeneceh kesin yıkamıyordur)!



Şaka bir yana Domenech yapılmaması gereken ne varsa yaparken,Fransa halkı ve basını bu adamı yerden yere vururken Fransa federasyonunun 2006 dolayısıyla Domenech'e Galatasaray'ın Konya'ya son dakika golü atan Aydın sabrını göstermesi enteresan ki,o kadroyu finale Domenech'in değil de Zidane'ın çıkardığı aşikarken.Bir takım düşün ki elinizde hucüm gücü olarak Ribery,Henry,Anelka,Gourcuff,Malouda,Gignac,Cisse'si olsun,Benzema'yı kadroya almama gibi bir lüksünüz bulunsun ama buna rağmen bu canım takım gol sıkıntısı çeksin.Yemin ediyorum Vuvuzela'dan büyük çilesin Domenech!



Uruguay'a gelirsek kağıt üzerinde tehlikeli isimlere sahip olsalar da bariz bir orta saha sıkıntısı çekiyorlar.Toplayken 3-5-2 diziliminde oynayan takım,top rakipteyken kanatların bek görevine gelmesiyle 5-3-2 dizilimine dönen Güney Amerika takımı,Ribery ve Govou'nun olası kanat bindirmelerini başarıyla engellediler ki,bu başarıyı 10 kişi kaldıkları dakikalar da bile gösterdiklerini söyleyebiliriz.Orta sahada ki yaratıcı ayak sıkıntısından olsa gerek kariyeri boyunca kaleye en yakın oyuncu olarak görmeye alıştığımız Forlan bu eksikliği gidermek için orta sahaya kadar gelerek oyun kurucu görevini üstlendi,zaman zaman defanstan top dahi çıkarttı.Suarez en uçta Fransız defansı arasında ezilse de Forlan'a kale önünde indirdiği top gol olsa hiç ortada görünmediği maçı hayati bir asistle bitirmesi muhtemeldi,şansız vuruş gole izin vermedi.Uruguay takımında bugün en fazla dikkat çeken oyuncular iki Pereira.Sağ tarafta oynayan Maxi Pereira ve solda oynayan Alvaro Pereira'dan Alvaro'yu oldukça beğendiğimi söylemeliyim,hem savunma da hem de Diaby ve Toulalan'lı güçlü Fransız seddine karşı hücum da 90 dakika oldukça iyi iş yaptı.Maçta istediğini alan ve hatta kaçıran taraf Uruguay olmuştur,ikinci tur için önü açıktır.



Domenech ve Vuvuzela daha Bismillah demeden insanı kupadan soğutmayı başardılar,hani Vuvuzela'ya bir süre sonra alışıyorsunda bu Domenech'e alışılmaz.Bir ufak notta Lugano için,ne güzel adamsın sen ya yaptın gene Lugano'luğunu!

10 Haziran 2010 Perşembe

22 YAŞINDA BİR ADAM



Aykut Kocaman futbol takımının sportif direktörü olduğundan beri Fenerbahçe'nin yavaş ama sessizce gelen bir yeniden yapılanmanın içine girdiğini görüyoruz.Önce Aykut hocanın bizzat kendi transferi 23 yaşında ki Özer transfer edildi ve sezonun ikinci yarısıyla ilk 11'e girmeyi başardı ki bu yaşta ki bir oyuncunun Fenerbahçe 11'inde yer alması "genç futbolcu öğütücüsü" olarak anılan Fenerbahçe camiası için önemli bir gelişmeydi.Ardından devre arasında gene Aykut hocanın girişimleri ile basına yansıyan 20yaşında ki Dentinho kadroya katılmaya çalışıldı,basına yansımayan gene 20'li yaşlarının başında bir kaç futbolcu içinde girişimlerde bulunuldu ve son olarak düne gittiğimizde 5.5 milyon gibi ciddi bir rakama(sanki 4 milyon gayrı ciddi bir rakamda) Miroslav Stoch transfer edildi.Stoch transferi şimdiden üç önemli gelişmenin habercisi;bunlardan birincisi Fenerbahçe bu sene transferde yıllardır süre gelen Güney Amerika alışkanlığı yerine Avrupa pazarına yüzünü dönmüştür,ikincisi eğer Stoch başarılı olursa bu transfer Fenerbahçe tarihinde bir milat olabilir,kulüp gelecek vaat eden bir çok yıldız adayı futbolcuyu ciddi rakamlar ödeyip kadrosuna katmaktan çekinmeyecektir.Hatta bu transferlerden bir süre sonra kar edilmeye dahi başlanabilir.Üçüncüsü ise takım galiba artık sistem değişikliğine gidecek.Ayrıca bu oyunucunun Dünya Kupasının hemen akabinde kadroya katılması önemli ve güzel bir gelişme.Fiyatını arttıma potansiyeli oldukça yüksek oyuncu 2002'de Ortega transferinde Arjantin maçları için duyduğumuz iştahı Slovakya maçları için yaşatacaktır.

Transfer hamlesi Stoch'dan Fenerbahçe'li Stoch'a gelirsek,Uğur'un sakat olduğu,Vederson'un takımdan nihayet ayrıldığı bir ortamda kanat transferi muhakkak lazımdı.Tuncay'ın ayrılışından beri sadece 2008 yılında Uğur kısa bir dönem işletebildiği bölge de Stoch gibi önemli bir kanat forvetin katılımı ilerde oynayan forvet kim olursa olsun yanlızlıktan kurtaracak,Alex'i takımın tek skor opsiyonu olmaktan çıkartacak.Santos'la kanat uyumu yakanılması halinde başarılı olması işten bile değil.Stoch genç futbolcuya hasret Fenerbahçe camiasına hayırlı olsun,bu transferlerin devamını bekliyoruz.

DK 2010 TAHMİN YARIŞMASI TAHMİNİM



Tribün Dergi'nin yarışma şeysi varmış böyle tahminli,dilli bir ayin yapıyorlarmış,Playstaion 3 hediyeli,onun için benim tahminlerim:

Şampiyon: Arjantin
Yarı Finalistler: İngiltere-Brezilya,Arjantin-İspanya
Gol Kralı: Milito

Opsiyonel

Grup 1.leri:Uruguay,Arjantin,İngiltere,Almanya,Hollanda,Paraguay,Brezilya,İspanya

Siz de Playstation 3 kazanma şansı için tahminlerinizi burdan yapabilirsiniz

8 Haziran 2010 Salı

KARDEŞİMSİN ASAFA POWELL



Asafa Powellı nasıl bilirsiniz dersem heralde hepiniz "Eski Dünya Rekortmeni" ünvanıyla anacaksınız delikanlının harman olduğu yer Jamaika'dan çıkan sprinter koşucuyu.Eski dünya rekortmeni çünkü yeni bir rekortmen var ve o da Asafa gibi Vatan Millet Jamaika vatandaşı bir kardeşimiz Usain Bolt.İkisi de aynı semtin çocukları ikiside koşuyor ama içlerinden birisi dillerden düşmüyor diğeri hep ikinci planda kalıyor.

ASAFA POWELL BİR ATLETİN ÇİLESİ(Başlık içinde gizli başlık ama o kadar da başlık değil,yani hani kaale alabilirsiniz de almayabilirsiniz de ha yok efendim ben illa ilk başlığa itimat ederim derseniz gene de severim sizi işte öyle de şahane bir insanım):

Usain piyasaya çıktığından beri Asafa ne yaparsa yapsın Usain'in gölgesinden kurtulamıyor ama bugün bakıyorsunuz Asafa hala civelek gibi koşmaya,derecesini geliştimeye çaba sarf ediyor,vatanına milletine iyi bir atlet olmak için elinden geleni yapıyor ama onun bu iyimser çabası ne yaparsa yapsın Usain'in popülaritesi karşısında önemsiz kalıyor,ancak senin benim gibi halden anlayan insanların gözünde değer kazanıyor,diğerleri "Asafa zeki,zeki ama çalışmıyor" gözüyle bakarken biz Asafa'nın günü gününe koştuğunu biliyoruz.Diğerleri kulaktan dolma bilgilerle Asafa hakkında şimdi burda yazamayacağım tarz da zencili,fazladan bi kaslı taşşaklarını geçiyor çünkü meydana Bolt çıktı ve Asafa'nın papucu dama atıldı...İnsanın papucu bir kere dama atılmaya görsün,bir daha hak ettiği ilgiyi görmesi namümkün...Dedi ve çaya bandırdığı rulo katını ağzına puro içermişçesine götürerek arkasına yaslandı,dudaklarından "Kahpe şehir" diye geçirerek Bilecik'e doğru şöyle bir baktı genç irisi adam,belli ki anıları canlanmıştı ve anlatmazsa çükü düşeceği için anlatmaya başladı...

Çükümün işlevini yeni yeniye kavramaya başladığım yıllardı(bana ergenlik biraz geç geldi),Ortaokul tahsilimi başarıyla bitirip acımasız dünyaya açılmadan önce ki son durağım olan Liseye başlamıştım.Şimdiye kadar babasının hiç bir sınıfa zamanında yazdırmadığı için öğrenim hayatı boyunca herhangi bir sınıfın D'sinden öteye gideyemen bendeniz gene babamın 90.dakika golüyle olabilecek sınıflar arasında sonucusu olan G sınıfına düşmüştüm.Gerek okul çevresinin Paşalı gençlikten oluşması gerekse 90. dakikada gol atan tek babanın benim ki olmadığından dolayı olacak ki öğretmenlerin "Sizin ki kadar tembel sınıf görmedim" dediği sınıflardan birisi olacaktık.Finalinde sınıfta kalarak bu tembelliği pekiştiren 20 küsür kişiden biri olacağım sınıfın ilk haftasında hayatım boyunca hiç yaşamadığım bir şey olmuştu,kara kuru orantısız ergenler içinde sarıya çalan saçlarımda Türkiye'nin Avrupaya dönük yüzü gibi görünen(Çekemeyen erkeklere göre sarı çıyan diye anılır bu durum) ben sınıfın en yakışıklı kişisi olmuştum bir anda.Sınıfta ki ben dışında geriye kalan erkekler o kadar çirkindi ki kızlar etrafımdan ayrılmıyordu,yaptığım her espriye gülünüp,alayı bana yaranma çabası içersindeydi,karikatür çizdiğimi gören kızlar "Beni de çiz,beni de çiz" şeklinde yalvarıyorlardı,yanımda Irmak diye şahane ötesi bir kız oturuyordu,Zeynep'ler,Yağmur'lar Irmak'a özeniyordu,her erkek ben olmak istiyordu,her kız ise benimle olmak gahahahah(gözü dönerek ağzından köpük gelerek gülme efekti)tanrım mutluluktan ölebilirdim.Rüya gibi geçen bir haftanın sonunda her güzel şeyin olduğu gibi bununda sonu geldi,rüya bitti ve o sonun adı Özgür'dü.Tarkanvari jöleli saçları,uzun boyu,ipeksi teni ve mavi gözleri yetmiyormuş gibi bir de zengin olan Özgür,benim karanlık gibi üstüme çökerken,kızların parlayan gözlerin anladığım kadarıyla dünyalarına güneş gibi doğmuştu.Saltanatım o kadar çabuk sona ermişti ki olan bitene anlam vermeye çalışıyordum,Irmak bir daha yanıma oturmadı,hatta okula bile gelmedi lan,Zeynep'ler Yağmur'lar Özgür'ün uydusu olmuş,günde 3-4 defa etrafında pır dönüyorlardı,bir zaman beni çiz diye yalvaranlara "Aysu seni çizeyim mi?" dediğim zaman Reşitpaşalı Aysu "Seni abimlere söylersem götünü bir çizerler bir daha üstüne oturamazsın" şeklinde ayıpçı cevaplar veriyordu.Birbirini izleyen günlerde yaralı stayla takılıyorken,sınıfa eklenen yakışıklı kontejanının artması ile papucu iyiden iyiye dama atılmış ben depresif staylaya girmiştim ama depresifliği o zamanlar idrak edemediğim ve ekmeğini yemeyi bilmediğimden olsa gerek,içime kapanıp karanlık dünyaları,intiharı anlatan resimler çizmem gerekirken Sağlık kitabımın arka sayfasına Fenerbahçe Rüya 11 başlığı altında kalede Rüştü,sol bekte Carlos,ortanın ortasında Viera ve forvette Ronaldo'dan oluşan taraflı tarafsız izleyen herkesin zevk alacağı Avrupa'da başarılı olacak bir kadro kuruyordum.Bu kadro kurmalarımdan birinde Sağlık hocamın kafama inen tokatıyla fantazi ligden gerçek dünyaya dönmemi şimdi burda değişik imgesel betimlemerle yazabilirim ama o toktatın acısı öyle şiddetliydi ki şimdi bile imgesele,simgesele giremem.O tokat ve ardından fanatik Fenerbahçe'li olan Sağlık hocasının kadroyu Fenerbahçe'ye kurduğumu fark edip "Orta sahaya Maradonu'yu yazsana" diyene kadar olan tokatlar silsilesi gerileme devrinde olan İmparatorluğumun çöküş hamlesiydi.Daha önce de dediğim gibi o yıl sınıfta kaldım,bir takım psikolojik sorunları bahane etmem vesilesiyle ailem tarafından yargılanmaktan kurtuldum.Ama bugün bile papucumun nasıl dama atıldığını unutmam...

O yüzden tüm papucu dama atılanlar adına kardeşimsin Asafa Powell.Biliyorum seninde bir zamanlar kıçından ayrılmayanlar şimdi Usain'in kıçından ayrılmıyor,senin yaptığın espiriye gülmeyenler aynı espiriyi Usain yapınca çatlayacak kadar gülüyorlar ve buna benzer bir takım çirkinlikler ama olsun yanlız değilsin,yanlız değiliz.Aysu seni çizeyim mi!

6 Haziran 2010 Pazar

ALEXLERİN MAHALLE


Güzel insan Jan de Brant ile yollar ayrıldı malumunuz.Ülkenin gündemine voleybolu sokacak kadar büyük başarılara imza atan mütevazi hoca ile yolların ayrılış şekili değil de bizzat artık çalışmamak istenmesi beni ve bir çok Fenerbahçe'liyi üzdü.Yerine getirilen hoca ama başarılı ama değil ne olursa olsun Zico döneminde yaşananları anımsatıyor,insanı üzüyor,umalım ki kızların kaderi Zico dönemine benzemez.Neyse asıl konuya gelirsek Jan de Brant'ın yerine getirilen antrenör olan Jose Roberto Lages Guimaraes'in kısaca Ze Roberto'nun söyledikleri dikkatimi çekti.Başarılı hoca basın toplantısında aynen şu cümleleri kullandı "Buraya gelmemde en büyük pay sahibi olan kişi Alex De Souza'dır. Hem insan hem de futbolcu olarak çok sevdiğim bir kişi. Onun verdiği bilgiler burada olmamda çok etkili oldu".Türkiye'ye gelme durumu olan hemen her Brezilya'lının danışmanlık hizmeti alıp aradığı kişi Alex oluyor ki telefon başına 100 Real alsa şimdiye değin Sao Paolo'da 3 katlı Villa'yı dikmişti herhalde.Artık her Brezilya'lının Alex'e telefon etmesi olağan bir durum ama çevresi geniş oyuncuyu arayanların %90'ı Alex'le aynı mahalleden çocukluk arkadaşıydık diyor ya işte o çok enteresan bir durum.Ya Alex'lerin mahalleden çıkan her çocuk topçu olmuş ya da Alex'lerin mahallesi dünyanın en büyük mahallesi,metre kare başına 13 tane "Kendi kapınızın önünde oynayın" diyen teyze düşüyor.En olmadı ülkemiz üzerinde pis oyunlar oynanıyor beyler,yorum sizin cCc Yorum Sizin Reis cCc!

EDİ VE BÜDÜ



Kimin eli kimin götünde belli değil!

5 Haziran 2010 Cumartesi

GOT,GOT,GOT,NEED!



Dünya Kupasının başlamasına artık sayılı günler kalmışken,ortalık kupa ile ilgili reklamlardan,tanıtımlardan,efendime söyleyeyim bir takım ürünlerden geçilmiyor.Bu denli kupa ve futbol odaklı bir ortamda sanatın bu organizasyondan uzak durması beklenemezdi ki zaten şimdiye değin bir çok kupa temalı sanatsal yapıyı,şarkısından,heykeline gördük.Burada paylaşacağım tablolar da o sanatsal yapılardan sadece bir kaçı ama oldukça güzel örneklerinden.

Elliott Quince adlı sanatçı,tanesi 100 ile 300 Euro aralığında değişen fiyatlarla kupaya katılan 32 takımın futbolcularının karikatürüze edilmiş tablolarını 10 Haziran Perşembe günü görücüye çıkarmaya hazırlanıyor.Bu tablolara nasıl sahip olabilirim ve tüm futbolcu tablolarını görmek için sanatçının sitesine olan Go,got,got,need!'e buraya tıklamak suretiyle ışınlanabilirsiniz.

Eğer siteye gidenler bizi baş başa bıraktıysa beğendiğim bir iki tabloya beraber bakarken neden kendine bir içki koymuyorsun yavrum,ben üstüme rahat bir şeyler giymeye gidiyorum:



Bir kez daha Messi mi Ronaldo mu sorusu bu yazı meşgul edebilir...




Uruguay-Brezilya çekişmesi olur mu bilmem ama Forlan'ın tablo Kaka'yı kakalamış bence...



Mahşerin 4 Bahtsızı.4 Chelsea oyuncusunu Dünya Kupası'nda görmek korkarım ki namümkün!

3 Haziran 2010 Perşembe

ŞAMPİYON FENERBAHÇE



7 maç üzerinden oynanan Final serisinde şüphesiz Fenerbahçe 6. maçta ki oyunuyla zirve yapmıştır.Bu maçta taraftarın serinin 4. maçından ders alarak maçın hemen başında devreye girmesi,serinin yıldızı Vidmar'ın etkili oyunu,Ukic'in takımla doğru orantılı tavan yapan performansı,Ömer ve Mirsad'ın arzulu oyunu ortaya 76-51'lik farkı çıkardı ki,takımın bir ara 33 sayıya çıkardığı farkı daha da artırmamasının sebebi,3. periyodun sonlarına doğru oyuncuların şampiyonluk havasına girmesidir.

Taraftar güzeldi,takım güzeldi,maçta güzel olunca Şampiyonluk ayrı bir güzel oldu.Spor kulübü olmanın güzelliğini daha önce söylemiştim gene söylüyorum,fevkalade tadında bir şey Spor kulüplüğü,hele de başarılıysan ayrı bir tadından yenmiyor.Bu şampiyonlukta emeği geçenlere de teşekkürler,bu yıl aslında bizi çok üzdüler ama canları sağolsun,fakat seneye Euroleague'de artık bir şeyler beklediğimiz,2008'de ki Çeyrek Final'den ötesini arzuludığımızın altını çizeyim.O değil de bu sene ne Şampiyonluk yaptı be!

NAZIM HİKMET


Ölümünün 47. yılında,İlhan Şeşen'in de dediği gibi:

Nazım Hikmet Memleket,Memleket Nazım Hikmet

1 Haziran 2010 Salı

MONROE


Gün biterken son kez Marilyn

NORMA JEAN VE SUPERMAN



84 yıl önce bugün Sinemanın Kraliçesi Norma Jean nam-ı diğer Marilyn Monroe ve...



72 yıl önce bugün Süper kahramanların babası Kal-El nam-ı diğer Süperman dünyaya gelmiştir...

Nice mutlu yıllara!

APTALLIK DENİZİ




Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i tekerrür diye ta’rif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?


M.Akif Ersoy


"Tarih tekerrürden ibarettir" ve biz insanlık olarak Mehmet Akif'in de dediği gibi o Tarihten ibret almayarak yanlış tekerrürlerimizi sürdürmeye devam ediyoruz.Haçlı Seferleri'nin ilk 7'sinden ders alamadığımız için 8.si oldu,1. Dünya Savaşı bize yetmedi ki 2.si geldi ve görünen o ki uğruna yüzlerce film çekilip Oscar'ları leblebi gibi toplayan 6 milyon Yahudi'nin alçakça katledilmesine neden olan Nazi Soykırımından nam-ı diğer Holocaust'tan da ders almamışız ki ikincisi tekerrür ediyor fakat bu kez ezilen,ezen olmuş.Gerçi hakkını yemeyelim İsrail devletinin,tarihin kimi kısımlarından ders almış olmalılar ki İHH gemisine Truva Atı mualemesi yaparak içinde destek ve umut taşıyan bir gemiye müdahele ediyor,olası bir "işgale" engel oluyor.

Filistin'e giden yardımın önce Müslüman,sonra insan odaklı bir yardım olduğunun farkındayım lakin,savunulan ideoloji ne olursa olsun içinde "İnsani Yardım" cümlesi geçen bir geminin taşıdığı umuttan bile korkup,bizzat kendi Terörünü estiren İsrail Devleti savaşta ölen 6 milyon Musevi'ye ihanet ediyor.

İsrail'in Devlet Terörüne karşı sağdan soldan duyduğu kıçı kırık bilgileriyle Nazizm odaklı,Hitler'i yücelten cümleler kuran salakları yazmak dahi istemiyorum,çünkü o kişiciklerin beyninin her iki lobunuda aynı oranda kullanamayan vasat insanlar olduğunun farkındayım,beni asıl üzen salaklar yapılan yardımı "Bile bile lades" minvalinde kurdukları cümleleriyle eleştirip,İsrail'e hak verenler.Bu ne İsrail Devleti'nin ilk kan döküşü ve görünen o ki bu zihniyette ki insanların varlıklarıyla son kan döküşü olacak ama bu sefer yapılan saldırı insani vicdanın farklı dinlerinden insanların farklı dillerinden aynı çığlıkla tepki gördü "Utan kendinden İsrail!".Dublin'den,Londra'ya,İsveç'ten,Fransa'ya bir çok ülkeden tepki gördüler ve hatta bizzat kendi Yahudi vatandaşları bile son yaşananları eleştirdi,lanetledi...

Hem tepki gösteren hem de utanan bir kişide Haaretz gazetesinin yazarı,İsrail vatandaşı Gideon Levy.Ntvmsnbc'den aldığım Levy imzalı yazının bir kısmını aynen aktarıyorum:

"İsrail yine, hiç girmese daha iyi olacak bir halkla ilişkiler savaşına giriyor beyhude yere ve kendisini utandırıyor. Gazze'nin verimsiz, hukuk dışı ve etik olmayan kuşatmasını sürdürmek ve barış filosunu Gazze'den uzakta tutmak mı istiyorlar. Bunda açıklayacak hiçbir şey yok. Özellikle açıklamalar, yalanlar ve taktiklere karnı tok bir dünyaya.Sadece İsrail'de insanlar bu lekeli açıklamaları kabul ediyor.".

Böyle demiş Levy.Özellikle son cümle olan "Sadece İsrail'de insanlar bu lekeli açıklamarı kabul ediyor" çok can alıcı,çünkü diğer ülkeleri bilmem ama benim güzel ülkemde de bu lekeli açıklamaları kabul eden insanlar olacak ki İsrail'i haklı görüyorlar.Oysa ki Zalim Fabrikatör'e karşı İşçi Yaşar Usta'yı tutardık hepimiz,Paragöz müdürü değil de Mahmut Hoca'yı,Hababam'ı severik,ne zaman Fabrikatörleri Yaşar Usta'lara tercih eder olduk?Hangi yüzle bakacağız Mahmut Hoca'nın yüzüne?

"Davos Fatihi" Bay One Minute,en One Minute'lik anında sussun ve hatta gidip İsrail'den milyar dolarlık silah alsın ama biz susmayalım,önce insani benliğiz sonra dini benliğimiz isyan etsin.Onlar istediği kadar İsrail'i haklı bulsunlar ve hatta Aile Şerefi'nde ki Oktay'ın adamları olup Hasan'ı dövsünler,biz gene de susmayalım,Yaşar Usta gibi tepki gösterelim.

Levy'nin bahsettiği "aptallık denizi"nde yüzüp ben ille de susacağım,güçlü olanın şakaklarına masaj yapacağım derseniz de,size Alman rahip Martin Niemöller'in özlü bir sözünden alıntı yaparak,alıntı ile başladığım yazıyı alıntı ile kapatmak suretiyle cevap vermek isterim.Söz de geçen ırkları ve ideolojileri günümüze uyarlamak serbesttir:

"Naziler önce komünistleri tutukladılar;sıra nasılsa bana gelmez diye ses çıkarmadım.Sonra Yahudiler'i tutukladılar, yine bana sıra gelmez diye ses çıkarmadım. Sosyal demokratları tutukladılar, yine ses çıkarmadım. Sıra bana geldiğinde etrafıma baktım, benim tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı"


DÜZELTME:Gazetemezinin fi tarihte ki sayısında Alman Şair Bertolt Brecht tarafından söylendiğini yazdığımız söz aslında Alman rahip Martin Niemöller'e aittir,bu hata için özür diliyoruz,hatayı yapanı dövdüm!