30 Haziran 2009 Salı

PSG'Lİ ERDİNÇ


Fransa Ligi'nde son iki sezondur Sochaux forması altında attığı gollerle takımının ligde kalmasında baş rol oynayan Türk futbolcu Mevlüt Erdinç'in uzun süredir isminin anıldığı PSG'ye transferi resmen gerçekleşti.Geçen sezon Sochaux forması altında çıktığı 32 maçta 11 gol atan Mevlüt'ü yaklaşık 10 Milyon Euro'ya kadrosuna katan PSG , Mevlüt'ü geçen sene ligde attığı 17 golle parlayan ve stili Trezeguet'e benzetilen genç yıldızı Hoarau'nun yanına düşünüyor şüphesiz.Son iki sezondur küme düşme kabusu gördükten sonra bu sene başında değişen yönetiminin doğru hamleleriyle uzun bir süre liderliğe oynayıp ligi 6. sırada bitiren PSG'nin bu 6.lığı ile kötü günleri aşmasında baş rolü oynayan PSG yönetiminin kadrosuna katmak için uzun süre uğraş verdiği Milli oyuncunun geçen seneki gibi PSG'nin gerçekleştirdiği nokta transferlerden biri olup olmadığını yeni sezonla beraber göreceğiz.

MESSI vs RONALDO



Gezegenin son birkaç yıldır en formda ve haliyle adlarından en fazla söz ettiren iki futbolcusu Cristiano Ronaldo ve Messi, saha dışında futbol otoritelerinden, klişe tabirle "sokaktaki adam"a kadar bir çok kişi tarafından sık sık kimin daha iyi olduğu futbolcu olduğu konusunda karşılaştırıldılar.Saha içi karşılaşmalarının sonunda Messi galip ayrılmış olsada bir önceki sene Ronaldo'nun galibiyetini unutmamak gerekir.Neyse asıl mevzuya dönecek olursak bu iki futbolcuyu bir çok kişinin yaptığı gibi bende karşılaştırmaya karar verdim ama benim karşılatırmam tamamen futbol dışı olup,iki oyuncunun bana yaptığı çağrışımlar üzerinedir,ne idüğü belirsiz gibi olsada güzeldir,ben beğendim,bakalım siz beğenecekmisiniz:

# Messi mahalle adamıdır - Ronaldo mahalle serserisi

# Messi lise mezunu - Ronaldo lise (1) terk

# Messi çıkma teklifi eder - Ronaldo laf atar

# Messi annesinin pazardan aldıklarını giyer - Ronaldo iki kuruşluk maaşını marka giysilere yatırır

# Messi kuyrukta bekler - Ronaldo "Kapı şeklim var" der

# Messi kopya veren - Ronaldo kopya çeken

# Messi otobüste arkaya doğru ilerleyen - Ronaldo "Arkaya doğru ilerleyelim beyler" diye bağıran

# Messi kızlı ortamda arkadaşı tarafından bozulan - Ronaldo kızlı ortamda arkadaşını bozan

# Messi aldanır - Ronaldo aldatır

# Messi Ice Tea - Ronaldo Nestea

# Messi Rock - Ronaldo Pop

# Messi Berber - Ronaldo Kuaför

# Messi eski Hababam Sınıfı - Ronaldo yeni nesil Hababam Sınıfı

# Messi "Nasılsın" - Ronaldo "Naber kanks"

27 Haziran 2009 Cumartesi

NINA SIMONE



Şahane çizer Sadi Güran'ın şahane işlerinden sadece birisi.Bant dergisindeki harika illüstrasyonlarından tanıdığımız sanatçı,gene başka şahane bir sanatçı olan Nina Simone ablayı resmetmiş,ne güzel etmiş.

AMERİKA YERİNE...


Bir takım düşünün ki toplamda 4 kez ve son Dünya Şampiyonu ünvanlı İtalya'dan iyi oynadığı karşılaşmada 3 yesin,ardından onlar ve diğerleri olarak ayrılan "Seçilmişler" lakaplı,her dönem futbolun ilahlarını kadrosunda barındıran Brezilya'dan 3 yesin ve sonrasında bir şekilde turnuvanın en iyi topunu oynayan takımlarından Mısır'a 3 attıktan sonra,İtalya'nında Brezilya'dan 3 yemesiyle mucizevi bir şekilde gruptan çıksın.Mucizeler bununla bitmiyor tabiki,gruptan bir mucize ile çıkan takım bir mucizeyide,son Avrupa şampiyonu,turnuvanın favorisi,oynadığı son 35 maçta yenilgi görmeyen ve gene bu maçların son 15'ini direk kazanan yenilmez(!) armada İspanya'yı yenip çok büyük başarıya imza atarak finale çıkmaya hak kazansın...

Buraya kadar bahsettiğim takımın Amerika olduğunu biliyoruz,Amerika şu dakikadan sonra zaten rüştünü ispatlamışdır ve kupayı kazanamamaları onlar için çokda büyük bir kayıp olmaz ama benim merak ettiğim Amerika'nın finale giden yolda yaşadıkları eğer bizim milli takımımızın başına gelmiş olsaydı ne olacağı.Gerçi herkez ne olabileceği konusunda az-çok benim düşündüklerimle hemfikirdir ama ben genede sizinle düşüncelerimi paylaşmak isterim...

İtalya'dan ilk maçta 3 yediğimizde,ertesi gün medya kırmızı kart gören futbolcuyu günah keçisi ilan edip,hocayı çıkartdığı kadro için eliştirir.İkinci maçta bu sefer Brezilya'dan 3 yediğimizde hoca yerden yere vurulur,derhal istifası istenir,oyuncular ruhsuz oynamakla suçlanır,"Milli Takım kampında gerginlik" minvalinde haberler görürüz,oynanacak son "formalite" maçından sonra ülkeye dönecek Milli Takımın başına kimin geçeceğine dair uzun uzadıya tartışmalar yapılır.Oynadığımız 3.maçta Mısır'a 3 atarak mucizevi bir şekilde gruptan çıkmamız sevinçle karşılanır ama karşılaşacağımız İspanya maçında umut çok az olur,hatta kimi yazarlar köşelerinde İspanya'dan bu hoca ile kaç fark yiyeceğimiz konusunda tahminler bile yapar.İspanya mağlup edildiğinde bayram havası olur,gazeteler bu galibiyeti boy boy manşet yapar,Ana haber bültenlerinin 10.Yıl Marşı ya da Tarkan'dan Bir Oluruz Yolunda şarkısı eşliğindeki giriş haberi olur, daha önce hocayı yerenler bu galibiyetin futbolculara ait olduğunu ve hocanın bu galibiyette zerre payı olmadığını iddia edip final maçını beklemeye koyulur.Oynayacağımız Final maçı Brezilya'ya karşı kaybedilirse Hocayı eleştirenler eleştiri şiddetlerini arttırıp,Milli Takım için yeterli bir antrenör olmadığını belirtirler,Federasyon'u göreve davet ederler.Eğer Final maçı kazanılırsa hocayı ve takımı eleştiren gurüh bir süre sessizliğe gömülür,canım cicim ayları geçilip alınacak hesapta olmayan herhangi bir mağlubiyet sonucu,gizlendikleri kabuktan çıkarak daha önce savundukları fikirleri tekrardan ısıtarak ortaya sunarlar ve bu böyle devam eder...

Tamam belki az önce yazdığım var sayımlarda ki tepkileri Amerika gibi Futbol'a "Soccer" diyen ve bu sporun kendisine anca 5. sırada yer bulabildiği bir ülkede yaşanmasını bekleyemeyiz ama bildiğim bir şey varsa o da,bizim gibi herkesin Teknik Direktör,Yorumcu ve Yönetici olduğu bir ülkenin vereceği tepkinin,yaptığı eleştirinin az önce yazdıklarımdan pek de farklı olmayacağıdır!

PONYO



Yaşayan efsane sanatçı Hayao Miyazaki'nin her seferinde "bu son lan" dedikten sonra dayanamayıp çektiği yeni ve iyi ki de çekmiş dedirttiği Animelerinin sonuncusu Ponyo (Gake no ue no Ponyo) 31 Temmuz da ülkemizde vizyona girmeye hazırlanıyor.Geçtiğimiz yıl vizyona giren ve sadece Japonya içinde 151 Milyon Dolar hasılat elde eden film yeni bir Hayao Miyazaki baş yapıtı olmayı fazlasıyla vaat ediyor.Japonya'nın Disney'i lakaplı sanatçının,gerçek Disney ile buluştuğu filmin kahramanı klasik Miyazaki filmlerinde olduğu gibi yine bir kız çocuğu olan Ponyo.Daha doğrusu bir insan olmak isteyen küçük deniz kızı Ponyo'nun macerasının anlatıldığı filmin üsteki fragmanını izlediğinizde Ruhların Kaçısı,Yürüyen Şato,Prenses Mononoke ve bunun gibi bir çok Hayao Miyazaki filminde hayran olduğumuz görsel şölenin bu filmde de bizi beklediğini görebilirsiniz.İzlerseniz iyi seyirler,izlemezsenizde izleyin işte ne bileyim.

TRANSFORMERS:REVENGE OF THE FALLEN-4



Çocukluk yıllarımızın televizyon efsanesi Transformers'ın,o yıllarda hayal bile edemeyeceğimiz yüksek teknoloji efektlerle hazırlanmış 2. filmi,ilkinden 2 sene sonra vizyona büyük oranda aynı kadro ile girdi ve seyircinin beğenesine sunuldu.İlk filmde beklentilerin bir hayli üstünde bir iş çıkararak filmi çekmeden önce tehdit mektubu aldığı en ateşli Transformers hayranlarının bile filmden sonra takdirini kazanan yönetmen Michale Bay,bu sefer ilk filme nazaran aksiyonun yönünün çok yoğun olduğu bir film hazırlamış.Terminatör filmde ki gibi ilk dakikasından son dakikasına aksiyon sahnelerinin eksik olmadığı ve heyecanın düşmediği bu filmin Terminatör filmine nazaran eksik kalan yanı bu aksiyon sahnelerinin seyirciyi bir hayli yoruyor olması.Hele ki filmin 2. yarısında ilk yarıya göre daha da yoğunlaşan ve seyircinin tüm dikkatini vermesini gereken ardı arkası kesilmeyen bol efektli sahneler 150 küsür dakikalık bir Aksiyon-Bilim Kurgu filmi için bile biraz fazla olmuş ve eklenen çok sayıda yeni karakterle şişirilen filmin bir süre sonra seyirciyi baydığıda söylenebilir...



Filmde aksiyon sahneleri dışında dikkat çeken bir diğer hususda Amerikan ordusunun bu filmdeki konumu olmuş.İlk filmde Decepticons'ların saldırıları karşısında madara olan ve çaresiz bir görüntü çizen Amerikan ordusu,bu gibi konularda kendilerini yüceltmeti çok seven Amerikan film endüstrisi tarafından yetersiz görülmüş olacak ki,bu filmde kendilerine biçilen dünyayı kurtarma görevini baskın bir şekilde layığıyla yerine getirmişler.Artı klasik Amerikan aksiyon filmlerinin değişmez temaları olan fedakarlık,bağlılık ve tabi ki Amerikan propagandasının getirdiği "özünden çok sevmek" durumları çokca vardı...


Onun dışında her şeye rağmen izlenesi bir film çıkmış ortaya,film boyunca Megan Fox'un harikulade baldırlarının gölgesinde kalsada Shina Labeouf başrolün hakkını vermiş.John Turturo döktürmüş,Isabel Lucas'a ayıp edilmiş ve Optimus Prime'ın,işte bu filmde delikanlının hası olduğunu ispatlanmış.İlk filmde Megatron'dan sağlam dayak yiyen Optimus'un çizilen karizması bu filmde Megatron dahil tek başına alayına gider yaptığı sahnelerde çokça kurtarılarak,Autobots'ların lideri olmasının hakkı verilmiş.Dediğim gibi konusunun dev robotların birbirleri ile olan husumetlerinin anlatıldığı bir filme göre bile aksiyonun fazla olduğu Transformers herşeye rağmen izlenebilir film olmuş ama umarım 2012'de vizyona girmesi beklenen 3. film bundan güzel olur!Son olarak tekrar Megan Fox diyorum ve postu bitiriyorum!

26 Haziran 2009 Cuma

NE GÜZEL ABİMİZDİN SEN MICHAEL JACKSON


90 yıllarda nice mahalle delikanlısının Billie Jean eşliğinde Moon Walk yapmasına vesile olmuş,Smooth Criminal şarkısının nakaratını çözemeyen yurdum gençliğinin şarkıyı götünden uydurduğu "Eni veci vokke" gibi saçma bir kelimeyle söylemesine yol açan, Türk Popunun olur olmadık yerde dans edilmeli en danslısından kliplerinin ilham kaynağı,Pop ve Magazin ikonu Michael Jackson abimiz vefat etti.Anılarda beyaz olmasından önceki haliyle anmak istediğimiz Michael abi "popu öksüz bıraktı",bu sene bir yıldız daha kaydı...

Michael Abi için üç kere:

ENİ VECİ VOKKE

ENİ VECİ VOKKE

ENİ VECİ VOKKE

22 Haziran 2009 Pazartesi

KONFEDERASYON KUPASI-2


Futbolsuz günlerimize güneş gibi doğdu dememişim boşuna bu turnuva için.Dün akşam Brezilya bir kez daha son Dünya şampiyonuna 3 atarak,turnuvanın güzel futbol tarafını karşıladı ve boşuna "Selecao" yani "Seçilmişler" lakabını almadıklarını ispatladı.Brezilya, İtalya'ya 3 atarak turnuvanın sansayonel skorunu alırkende,Amerikan Milli Takımı(American Soccer Team) da turnuvanın süpriz teşkil eden skorunu alıp,skor gibi süpriz bir şekilde bir üst tura zıpladı.Mısır'ın kendileri karşısında mutlak favori olduğu maçta,Mısır'a 3 atıp,daha önce oynadığı Brezilya'dan ve İtalya'dan 3'er gol yemesine rağmen bir üst tura çıkan Amerika, İspanya'nın rakibi olmaya hak kazandı!Turnuvada artık buna benzer bir süpriz gerçekleşip Güney Afrika ya da Amerika'dan birisin finale gelmesi imkansız gibi bir şey(mesela?) olsada,"Futbolda büyük konuşmamak gerek" klişesi bir kez daha devreye girebilir(mi) ve lafı ağzımıza tıkayabilir(mi)!!!

20 Haziran 2009 Cumartesi

KONFEDERASYON KUPASI


2005 yılından beri Şampiyonayı düzenleyecek ülkeler için bir nevi Seviye Tespit Sınavı hüviyyetine bürünen Konfederasyon Kupası 2009'a şimdiye değin damgasını vuran olay ne Mısır Milli takımı,ne kupanın Afrika da yapılacak olması nede başka bir şey.Kupaya damgasını Afrikalı taraftarların maç boyunca aralıksız öttürdüğü,Afrika'ya ait yöresel, bir çalgı aleti demeye bin şahit olan Vuvuzela'lar.Maç boyunca binlerce arının bir araya gelmesi ile oluşan bir ses çıktığını düşündüren bu sinir bozucu alet şimdiden kupanın önüne geçerek,ertesi sene düzenlenecek Dünya Kupası için ciddi bir tehdit oluşturmakta.Yanlız Afrikalı kardeşlerimiz kusura bakmasın ama sen yöresel alet diye bu Zurna bozması şeyi çalarsan el oğlu tabi gelip seni sömürür...

Neyse...Kupada şimdiye kadar öne çıkan takım Mısır Milli takımı tabiki.Son Afrika Uluslar Kupası Şampiyonu olarak futbol severlerin önüne çıkan Mısır Milli takımı rüştünü bu kupa ile yavaş yavaş ispatlamaya başlıyor.Son iki Afrika Uluslar Kupası'nın favorisi olan,başı Drogba'nın çektiği ve bünyesinde bir çok Avrupa takımında oynayan yıldız futbolcuyu barındıran Fildişi Sahilleri'ni her iki kupada da madara ederek şampiyon olmasına rağmen Avrupalı futbol severler için kapalı kutu olan Mısır oynadığı ilk maçta Brezilya'ya kök söktürmesine rağmen son dakikada talihsiz bir şekilde yenilerek sahadan boynu bükük ayrılmıştı.Oynadığı İtalya maçında aldığı 1-0'lık galibiyetle kimilerine göre büyük bir süprize imzaatmış olsalarda,Mısır-Brezilya maçını izleyip,İtalya'nın 10 kişi kalmış Amerika karşısında ki oyununu görenler için bu galibiyet hiçte süpriz niteliği taşımadı.İstikrarlı bir kadro yapısına ve birbirini tanıdıları oynadıkları oyunla kendini belli eden bir takıma sahip olan Mısır,2004'den beri takımın başında olan teknik adam Hassan Shehata önderliğinde daha çok can yakacağa benzer...

Son Dünya Şampiyonu ünvanlı İtalya'da az önce bahsettiğim Amerika maçında görüldü gibi ters giden bir şeyler var.Alışılmış defans kurgusu ve orta saha düzeniyle müsabakalara çıkan İtalya'da şu ana değin Amerika maçında ki oyunuyla biraz Pirlo ve De Rossi'nin ama çokça Villareal'li Rossi'nin ön plana çıktığını söyleyebiliriz.Mısır maçında İtalya adına öne çıkan çok bariz bir eksiklik olmasada,forvette ki 11 oynayan Laquinta'nın yetersizliği belki bir etken olarak gösterilebilir.Tabiki İtalya'nın yaşlanan defansı ve orta sahasınıda unutmamak gerek...

Brezilya ve İspanya bildiğimiz gibi.Brezilya yıldız oyuncularını,İspanya ise oturmuş kadrosunu ve sistemini konuşturmaya devam ediyor...

Son Asya şampiyonu Irak,elinden geleni yapsada bu turnuva için yetersiz kaldı keza Yeni Zellanda da öyle.Güney Afrika ev sahibi olmanın avantajını kullanacak bir oyun sergilemese de gruptan birazda şansının yardımıyla çıkarak,maçlarda takımı yanlız bırakmayan Afrika'lı taraftarları mahçup etmedi...

Futbolun ara verdiği bu futbolsuz günlerimize güneş gibi doğan Konfederasyon Kupasını'nın bu akşam oynanacak Brezilya-İtalya ve Mısır-Amerika maçlarından sonra belirnenecek eşleşmeler heyecan dozunu arttıracak.Favorinin İspanya olduğu bu kupada gönlün bir kısmı bir futbol sever olarak İspanya-Brezilya finalini istesede,gönlün güçsüzün(!) yanında olan diğer kısmı Mısır'ı finalde görmek istemiyor değil der ve sessizce sahneyi terk eder.

KOLAJ FUTBOLU-2



Son Dünya Kupası Şampiyonu İş bu golle kupadan Çeyrek Final maçında eleniyordu...

HANGİ COHEN?


Daha önce Gary Oldman ve Jim Carrey için sorduğum soruyu bu sefer İngiliz komedyen aktör Sacha Baron Cohen için soruyorum.Önce Ali G ile bizi güldüren,Borat ile kahkaha dozunu arttıran,arada Sweeney Todd da ki Pirelli karakteri ile oyunculuğunu bir kez daha kanıtlayıp şimdide yeni karakteri Brüno ile bizleri tekrar güldürmeye hazırlanan ve her seferinde "Aaa,o Ali G'miymiş!" dedirtecek kadar değişime uğrayarak oyunculuğunu konuşturan oyuncu için,başlıkta ki soruyu Gary Oldman ve Jim Carrey de olduğu gibi Sacha Baron Cohen içinde soruyorum.Hangi Cohen?

19 Haziran 2009 Cuma

VE GÖKTEN 3 ELMA DÜŞTÜ...


...Ve gökten 3 elma düştü diye biter her masal.Bu elmalardan birisi kahramanların,bir diğeri dinleyenlerin ve sonuncusu masalı anlatanın başına düşer dendikten sonra kahramanlarımızın sonsuza kadar mutlu bir şekilde yaşadığı beyan edilir ama ne yazık ki kazın ayağı öyle değildir.Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim o yüzden sizi masalların gerçek sonlarını vererek aydınlatayımda,işin doğrusunu öğrenin:

PİNOKYO

Bilindiği gibi kukla ustası Gepetto Usta'nın sihirli bir ağaçtan oyduğu kukla oğlu Pinokyo,sihirli ağacın perisinin Gepetto Usta'nın dileğini gerçekleştirmesi sonucu can bulur.Ardından kukla çocuk Pinokyo atlattığı bir takım badirelerden sonra ,gerçek etten kemikten bir çocuk olur ve masal mutlu sonla biter...Ama bu masalın birde devamı var.Gerçek bir çocuk olan Pinokyo'nun ergenlik dönemi çok sancılı geçer.Çeşitli defalar Gepetto Usta ile kavga ederler,cinselliğe ilk adımları ise geçmiş yaşantısının etkisinde gerçekleşir.Gepetto Usta'nın bir çok kez Meşe ağacı ve Gürgen ağacına bakarak mastürbasyon yaparken yakaladığı Pinokyo'yu azarlamasına rağmen,Pinokyo bu sevdasından vazgeçmez.Bu dönemin etkisinde derslerinde başarılı olamayan Pinokyo okuldan tasdiknamesini alır.Bu duruma üzülen Gepetto Usta Pinokyo'yu adam olması için Sanayi de işe verir.Pinokyo çoğu kez işi aksattığı için sık sık babasıyla kavga eder.Askerlik kağıdı gelir gelmez askere giden Pinokyo,tezkeresini alıp eve döndüğünde değişen bir şey olmaz.Kahvede sürekli okey oynayan,köşe başında kendisi gibi serseri arkadaşlarıyla yoldan geçen kızlara laf atan,gazeteye sardırdığı kırmızı birasını elinden eksik etmeyen,her gün birisiyle kavga eden Pinokyo'nun durumuna çok üzülen Gepetto Usta daha nerde yanlış yaptığını düşünemeden üzüntüden ölür.Gepetto Usta'nın işlettiği marangozu bir süre işleten Pinokyo canı sıkılınca dükkanı satar,parayıda karı kızla yer.En son kırmızı bira içerken tartıştığı bir arkadaşı tarafından şişlenen Pinokyo ölür.Öte dünyaya hiç bir katkısı olmadan göçen Pinokyo için onu tanıyanlar "Odun geldi,odun gitti"der!

PAMUK PRENSES ve YEDİ CÜCELER

En son Beyaz Atlı Prensin öpücüğü ile dirilişinden sonra Cüceleri terk ederek ,Prens ile yaşamaya başlarken bıraktığımız Pamuk Prensesin,Prens ile olan evliliğinden bir kız ve bir erkek olmak üzere 2 çocuğu olur.Evliliğinin ilk 5 senesi çok mutlu giden Pamuk Prenses'in hayatı,Prensin anasının köyden gelmesi ile zindana döner.Kaynana zulmüne dayanamayan Pamuk Prenses'in Prensi Beyaz Atı ile basması bardağı taşıran son damla olur ve çocukları alarak Cücelerin yanına gider.Cüceler ile yaşamaya başlayan Pamuk Prenses bir konfeksiyon atölyesinde çalışmaya başlar.Cücelerin çocuklara babalık yaptığı ilk bir kaç sene hiç bir sorun olmazken daha sonra çocukların bazı şeyleri anlayıp sorular sormaya başladığı dönemde daha fazla çocukları kandıramayacağını anlayan Pamuk gerçekleri çocuklara anlatır.Kızı bu durumu kabullenip annesine destek olurken,kandırıldığını hisseden oğlu evden kaçar.Perişan olan ev halkı aramadık yer bulamayınca çareyi Seda Sayan'a gitmekte bulur.Çocuk hala bulunamadı Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler perişan...

UYUYAN GÜZEL

Anlatılan masallar arasında aslında en talihsiz sona sahip olanıdır Uyuyan Güzel ama pek kimse bilmez.Masala göre bir ülkenin çocukları olan Kral ve Kraliçe'nin davet etmeyi unuttukları cadımı,perimi olduğu belirsiz alıngan kişisi tarafından lanetlenen Prenses 15. yaşgününde eline batan iğne sonucu 100 yıllık uykusuna yatar,Şato ahaliside Prenses ile aynı kaderi paylaşır!Prensesi şatoda ki bilimum engeli aşarak öperse uyandırıp ülkenin Kralı olacağını duyan nice koç yiğit bu çetrefilli yolda telef olur.Aradan geçen kayda değer bir zaman sonunda bu engelleri aşarak Prensesi öpmeye yıllar sonra en yakın olan Prens öyle bir şey yaparki,tarih onun salaklığını yazmak yerine sonunu değiştirerek bu olayı örtbas etmeyi tercih etmiştir.Peki nedir bu akla hayale gelmeyecek derecede ki saçma şey derseniz hemen yazayım.Prensesin yanına ulaşan Prens sadece bir not yazıp Prensesin yanına koyduktan sonra mekanı terk eder,Prensin Prensese yazdığı o gizemli notta ise şu satırlar yer almaktadır: "Çok güzel uyuyordun,uyandırmaya kıyamadım Prens"!

Rivayete göre Uyuyan Güzel hala uyumaktadır!

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ

Bibisini yedikten sonra Kırmızı Başlıklı Kızı da çeşitli oyunbazlıklarla mideye indiren kurt,bildiğiniz gibi Avcı tarafından midesi yarılıp Bibigil ve Kırmızı Başlıklı Kız çıkarılıp,yerine taş doldururlmak suretiyle alt edilerek öldürülür.Bu olaydan sonra mutlu yaşamasılarını beklediğimiz kahramanlarımız önce Kötü Kurt'a yaptıkları yüzünden hayvan hakkı savunucu örgütü olan Peta tarafından protesto edilir.Panter Emel'den dayak yerler,Peta'nın geniş yankı bulan protestosu sonucu devlet Avcı'yı hapse,Kırmızı Başlıklı Kızı Islah Evi'ne atar,Bibigil'in ise emekli bağışını keser,sigortasını kaldırır.

KÜLKEDİSİ

Kötü kalpli üvey anası ve kardeşlerinin zulmünden Balo da düşürdüğü kristal ayakkabıların ayağına ülkede uyan tek kız olması sayesinde kurtulan Külkedisi,tam Prensle evlenerek mutlu yarınlara yelken açtım dediği bir sırada nasır lanetine maruz kalır.Ülkedeki kızların nerdeyse tamamı tarafından denenen ayakkabıların nasır bulaştırdığı Külkedisi'nin ayağını kaşıdığı birgün Prens Külkedisi'nin bu mide bulandırıcı durumunu görerek kendisinden soğur ve Külkedisi'ni boşar.Ortada kalmış Külkedisi mecburen döndüğü ana ocağında eskisinden 2 kat fazla çalıştırılır.Bu eziyete daha fazla dayanamayan Külkedisi kendini intihar eder!

RAPUNZEL

Bu masalların belki de tek aklı başında kahramanıdır Rapunzel.Kapatıldığı kuleye saçları vasıtasıyla içeri aldığı Prensin dedikodusunu duyan Cadı anası tarafından "Yollu" denerek evden kovulan Rapunzel,iş için başvurduğu cast ajansının önermesi ile Blendax reklamlarında oynayarak tanınır.Ardından dizilerde,sinema filmlerinde oynayıp,müzik hayatına atılan Rapunzel albüm çıkartarak çok başarılı olur ve paraya para demez.Rapunzel mutludur,Prense ne olduğunu soracak olursanız,babası tarafından karşı Krallığın kızı ile görücü usulu everilen Prens ilk başlarda zorlanacağı ama sonradan 45 yıllık mutlu bir evliliğe yelken açar.

15 Haziran 2009 Pazartesi

SPIDEY



Sketch by Yıldıray Çınar

KAŞARALDO


Ronaldo'dan bahsetmişken Paris Hilton mevzusundan bahsetmemek olmaz.Malumunuz esas oğlanımızın Paris Hilton ile olan kaçamağını görmüşsünüzdür illaki.Bence bunun yorumu bir nevi eşşek ve altın semer ilişkisinden ibarettir.Dünyanın en pahalı futbolcusu ünvanını aldığı bir günde dünyanın en kaşar karısı(evet o bir bayan değil karı) ile takılan Ronaldo'ya "Eşşeğe 94 Milyon Avro vermişler eşşek gene,eşşek " demekten alamıyorum kendimi.Yanlış anlaşılma olmasın,Ronaldo'nun uçkuru beni germedi ama bu Ronaldo gibi Gültepe style "kılabır"ların şu Paris Hilton karısında ne bulduğunu anlamıyorum,galiba da anlamayacağım...Bu arada Paris gibi karılarla takılmaktansa çocukluk aşkı ile birlikte olan Messi futbolculuğu yanı sıra,kişiliği ile de Ronaldo'ya fark atan bir insan değilde nedir!!!

MANCHESTER'IN SAĞ KANATLARI


Real Madrid'in ,Manchester United'ın 70'li yıllarda sağ kanatta fırtına gibi esen Kuzey İrlandalı yıldızı George Best'i o zamanlarda kadrosuna katmak gibi bir teşebbüsü oldumu bilmiyorum ama Manchester United'in son üç baskın kanat oyuncusundan ikisinin yolunun Real Madrid'den geçtiğini ve geçeceğini biliyorum.2003 yılında Arsenal'in 8 puan gerisinden gelerek mucize bir şampiyonluk kazanan Manchester United'ın şampiyonluğunda en büyük pay sahibi olan oyuncu David Beckham ile Sir Alex Ferguson'un arasına sezon içinde Arsenal'e FA Cup 5.turu maçında Old Trafford'da oynanan ve Arsenal'e 2-0 kaybedilen maçta kara kedi girmişti.Rivayet odur ki Sir'in tekmeleyip Beckham'ın kaşını yaran krampon,Beckham'ın zaten kendisine uzun süredir ilgi duyan Real Madrid'e transfer olmaya karar vermesine sebep olur ve Beckham o yaz,transfer sezounun o dönemki en pahalı oyuncusu olarak yaklaşık 24.5 Milyon Paundluk bir ücretle İspanya'nın yolunu tutar.Beckham'dan oluşan boşluğu Manchester United'in nasıl dolduracağı merak edilirken,kurt hoca Alex Ferguson Portekiz'de Sporting Lisbon'un yeni stadı Jose Alvalade'ye konuk olan United takımına karşı Lisbon formasıyla döktüren 28 numaralı 17 yaşında ki saçına sarı meçler attırmış genç yeteneğini çoktan kadrosuna katmıştı.Beckham'ın yokluğunda geçiş dönemi yaşayan ve bu dönemde Şampiyonlar Ligi grubunda sonunculuk bile gördükten sonra Manchester United,Beckham'ın yerine aldığı oyuncu olan Ronaldo'nun önderliğinde ilk şampiyonluğunu Beckham'ım transferinden 3 sene sonra kazanmış ve Şampiyonlar Ligi'nde finalin eşiğinden dönmüştü.United bir sonraki sezon ligi 2. kez üst üste kazanırken Ronaldo attığı 31 golle bu şampiyonlukda en büyük pay sahibi olan oyuncu oluyordu.United üst üste 2. kez kazandığı bu şampiyonluğu yaşadığı sezonda gene Ronaldo önderliğinde bir de Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşadı.Beckham'ın yerine alınan Ronaldo artık dünyanın en büyük futbolcusuydu ve bu gibi oyunculara ilgi duyan Real Madrid bir kez daha Manchester'ın bir sağ kanat oyuncusuna talip oluyordu.2008 yaz döneminde Real Madrid ve Manchester United arasında Ronaldo savaşları yaşanırken bu savaştan United galip ayrıldı ve üst üste 3. Premier Lig şampiyonluğu ve 2. kez üst üste Şampiyonlar Ligi finalini yaşadı ama finalde Barcelona'ya yenilmekten kurtulamadı.Bu kaybedilmiş final Ronaldo ve Real Madrid arasındaki ilişkiyi daha da arttırdı ve Ronaldo 94 Milyon Euro ile tüm zamanların rekorunu kırarak Real Madrid'e transfer oldu.Şimdi bu transferden ne olursa olsun karlı çıkan takımın Manchester United olduğu yadsınamaz bir gerçek ama merak edilen United'ın Beckham döneminde olduğu gibi bir kaç senelik bir geçiş dönemi yaşayıp yaşamayacağı,Real'in ise 1. El Galacticos döneminde yaşadığı başarısızlığı 2. dönemde aşıp aşamayacağı,bu sene bütün sorularımız cevap bulacak.

ÖSYM


Bugünün en önemli olayı,öğrencilerin bir senesinin "haksız" karşılığı olan Ösym sınavı tabiki!Belki siz girdiniz bugün sınava belki kardeşiniz ya da kim bilir çocuğunuz ama hepiniz ucundan köşesinden yaşadınız bu heyecanı.Bende yaşadım ama benimkine heyecan denilemez kesinlikle,Ösym'nin benim için amaç değilde araç olduğunu düşünürsek bu çok normal.Gene her sene yaptığım gibi sınav günü buldum sınava gireceğim okulu,her zaman ki gibi yanlız gittim ve uyuduğum uyku gene 2 saati geçmedi.Hatta bu sınavların birinde gece Taksim'den gelip sınava girdiğimide bilirim ama az önce de dediğim gibi bu sınav benim Güzel Sanatlara giden yolda amaçım değil sadece araçım.

Neyse ben size bugün ki sınavdan biraz bahsedeyim.Saat 05:15 gibi beyin biraz dinlensin diye uyudum,saat 07:15'de alarm sesiyle uyandım.Aklımda duş alıp tost yemek vardı ama duş almaktan üşendiğim için sadece tostumu yedim ve dışarı çıktım, kimseyi beklemeden!Sınava gireceğim yer Kağıthane'deydi ve ben doğma,büyüme bir İstanbullu olmama rağmen Kağıthane'ye ilk kez bugün gittim,daha önce hiç Kağıthane'ye gitmem gerekmemişti,bundan sonra da gerekmez işşallah.4. Levent Metro'dan Kağıthane minibüslerine bindim ve sadece fikir alışverişi yapan benimle aynı okulu aradıklarını anladığım 4-5 öğrencili ebebeyni takip ettim okula gitmek için ve nihayetinde rahatça okulu buldum sınava 45 dakika kala.Beni okulu bulmaktan daha zorlayan şey okulun yakınlarında bir bakkal bulmak oldu.10 dakikalık yokuş çıktıktan sonra bulduğum bakkaldan adet yerini bulsun diye klasik su-şeker-selpak üçlüsünün yanına kafam açılsın diye eklediğim Redbull'u alarak okulun yakınlarında gördüğüm parka gittim.Parkta benim gibi sınavı bekleyen bir kaç kişi daha vardı.Parkın üst kısmında benimle birlikte sınavı bekleyen elemanın bir tanesi yanında getirdiği çantayı yastık gibi kullanarak banka yattı,sonrada bir öğrenci babası olduğunu tahmin ettiğim bir abi başka bir banka yüz üstü yattı,ben bir şaşırdım felan,noluyor dedim içimden.Sınav zamanını eritirken bir yandanda önümde parkı çevreleyen evlerden birini boyayan 2 boyacıyı izledim.Sonra beklemekten canım sıkıldı gittim yanlarına "Abi ben az sonra sınava giricem,rahatlamak için bir iki fırça bende atabilirmiyim..." minvalinde bir şeyler dedim ,adamlar şaşırdı ama bu isteğimi kırmadılar bende bir 5 dakka felan boyadım duvarı.Sonra banka yatan çocuğun yerinde olmadığını görünce sınavın başlamasına az zaman kaldığını anlayarak boyacılara teşekkür ettim ve yanlarından ayrıldım,giderken arkamdan başarılar dilediler...

Okulun etrafı tam anlamıyla ana-baba günüydü.Ben her zaman bu gibi sınavlara en fazla anne ve babadan oluşan 2 ebebeyn ile gidilmesini savunurum,sınava girecek kişiyi baskıya almamak için ama kazın ayağı öyle değil,yani bana göre değil.Anne babasının yanında,kardeşleri,kuzenleri,anneannesi ve dedesiyle gelen öğrencilerin nasıl strese girdiğin bizzat yakından gördüm.Sınava ramak kala gittiğim tuvalette 20'li yaşlarında bir çocukla tanıştım,sınava 3.kez girdiği,Meslek Lisesi mezunu olduğunu ve galiba yanlış hatırlamıyorsam elektrik öğretmenliğini istediğini söyledi.Kendisine başarılar dileyip sınıfıma gittim,4.katta zannettiğim sınıf meğerse Zemin kat 4 no'lu sınıfmış.4.kattan gerisin gerisi zemin kata inip sınıfa girdim.Girdiğim sınıfın genel görüntüsü sınava daha önce girenlerden oluşan bir topluluk gibiydi,bir iki tane taze lise mezunu dışında 50 küsür yaşında bir abi bile vardı sınavda.Her sınav öncesi "İstediğimiz sorudan başlayabilirmiyiz" espirisini yaparak ortamın stresini almaya çalışan ben,bu sefer bu espiriyi yapmadım,sınıfın elektiriğini beğenmedim ama sınav başladıktan sonra bende ki istek yerini "İstediğimiz Borudan başlayabilirmiyiz" deme isteğine bıraktı,zira sorular hiç görmediğim kadar zordu bu sene.Normade bana sadece barajı geçmek yeterli olduğu için can sıkıntısından bolca sallama cevaplar verdiğim(matematik sorularına bakmam bile) sınavda bu sefer sallama cevap veremedim.Hatta son yarım saatini karikatür çizerek geçirdiğim sınavda,bu sefer bunu bile yapamadım,sayısal bölümleri atlamama rağmen çözdüğüm 120 küsür soruyu anca sınav süresi olan 3 saate yayabildim ve kendi halime şükredip bu sınava yıl boyunca çok çalışarak hazırlanan ve bir soruya en fazla 1 dakika harcayarak çözmek zorunda olan arkadaşlara acıdım,allah kolaylık versin dedim içimden...

Sınav bitti,çıkış kapısında sınav öncesi konuştuğum çocuğu gördüm,tam yanına gidip elemana sınavının nasıl geçtiğini soracakken yanında ki annesini gördüm,vaz geçtim.Evime gitmek için bindiğim otobüste hep alakasız yerlerde karşıma çıkan bir arkadaşımı gördüm,o da sınava girmiş onunla beraber 4.Levent'e geri döndük,o Taksim'e gitti,ben eve döndüm,NTV'de sınavın cevaplarını izlerken uyuya kaldım,az önce uyandım!

Acısıyla tatlısıyla bir sınavı daha geride bıraktık,kazanan gene dershaneler olurken,kaybeden gene eğitim sistemi,dolayısıyla öğrenciler oldu...Bu konuda yazılabilecek çok şey var ama boşverin,sınava giren herkese başarılar,okunmuş akide şekerleriniz işe yaramıştır inşallah diyerek kapatıyorum bu yazıyı.

14 Haziran 2009 Pazar

HAYIRLI OLSUN!


Efes'in şampiyonluğu,daha doğrusu verilmek iştenen şampiyonluk hayırlı olsun.Belli ki bu sene sağlam yatırım yapan Efen Pilsen'in şampiyonluğu,daha çok isteniyor,Fenerbahçe'nin bir müessese değil,kulüp takımı olarak 3. kez üst üste şampiyon olması istenmiyor!

68-68 giden maçın bitimine 13 saniye kalmışken centilmenlik dışı faulu çalabilecek kadar,hassas ve kuralcı olan hakemlerimizin Kaya Peker adlı oyuncu müsvettesisin serinin 4. maçından beri yapmış olduğu teknik faullere ve centilmenlik dışı faullere göz yumması "Bu ne perhiz,bu ne lahana turşusu" dedirtiyor.Hayırlı olsun!!!

12 Haziran 2009 Cuma

Smoking is Suicide

TERMİNATOR SALVATION-2



Serinin 4. filmi ilk kez Arnold Swarzeneger'in oynamaması ve John Connor'ın Terminator'den baskın olması gibi ilklerin yaşanması ile dikkat çeken Terminatör Salvation için söylenebilecek tek şey vaat ettiği aksiyonu çokça verdiği olsa gerek.İlk dakikasından,son dakikasına kadar insanı yormadan içine alan aksiyon sahneleriyle dolu bu filmin yıldızı bana göre ne John Connor rolünde ki Christian Bale ne de yeni Terminator Sam Worthington,filmde şovu dizi geçmişiyle tanıdığımız (The O.C,Chuck,Supernatural) yönetmen McG yapmış.Seyirciyi kamera hareketleri ve sahneler arasında ki geçişleriyle filmin tamamen içine sokan bu filmi Terminator hayranı olsanızda ,olmasanızda aksiyon sineması adına izlemenizi tavsiye ederim.Hele ki sinema da izlemenizi daha da bir şiddetle tavsiye ederim,yanınızda film boyunca yiyişen densizlere rağmen tüm dikkati kendisine vereceğiniz bir film olmuş bende söylemesi.

NOT:Ha her filmden bir ders çıkaracağım,her film bana bir şey katsın diyen arkadaşlar siz gitmeyin,sadece eğlenmek isteyenler gitsin.

SPOILER İÇEREN NOT:


# Filmin başında ki helikopter sahnesinde ki çekiminin güzelliğine dikkat.

# Arnold'un Terminator olmayacağını bilen senaristler,bilgisayar efekti olarak olsada Arnold'u bir kaç saniye göstermeleri hoş bir süpriz oldu.

# T-600'ler geçmişi anımsattığı için güzeller,T-800'lerde yeni teknoloji olduğu için ama ben en çok bacağından Mototerminator'leri çıkartan Harvester'ları beğendim.

GÖRÜMCELER VE BACANAKLAR

Yıl 2009 Görümceler ve Bacanaklar,uzun süredir aramızdalar ve sayıları her geçen gün artmaya devam ediyor.Hızla büyüyen bu Görümce ve Bacanak salgınına dikkat çeken ve ,bu tehlikeye karşı önlemler alınıp sert yaptırımlar uygulanmasını isteyen küçük bir grup dışında,tüm Dünya hükümetleri bu tehlikeye karşı kayıtsız kalıp,bu küçük grubu delilikle suçladılar...

YIL 2011: Görümce ve Bacanakların ilk saldırısı gerçekleşti,milyonlarca kızın sevgilisi olan yakışıklı oyuncu Johnny Deep uğradığı Bacanak saldırısı karşısında bir Bacanağa dönüşerek can verdi.Hükümetler bunun münferit bir saldırı olduğu konusundan halkı rahatlatmaya çalıştı...

YIL 2015:Son zamanlarda artan Görümce saldırılarının en son hedefi Brezilyalı model Adriana Lima oldu.Bu saldırıdan sonra Adriana Lima'nın bir görümceye dönüşmesine dayanamayan milyonlarca hayranı sokağa döküldü.Hükümetler bu olay konusunda sessiliğini koruyor...

YIL 2020:Milyonlarca insanı ağına alan Görümceler ve Bacanakların Türkiye'den Pelin Batu,Ayşe Arman ve Okan Bayülgen'i kendilerine katmasına karşın Türkiye hükümeti Görümceler ve Bacanakları düşman kabul eden ilk ülke oldu,onları Björk'ü bu illete kurban veren İzlanda hükümeti ile Bob Dylan'ı kaybeden Amerika hükümeti takip etti...

YIL 2022: Fransa'nın öncelikle sinemacıları olmak üzere tamamın Görümce ve Bacanak oldu.Artık Fransa diye bir yer yok...

YIL 2030:Dünya nüfusunun %67'si artık Görümce ve Bacanak ve bu sayı her geçen gün artıyor.Hükümetler bu salgın karşısında çaresiz ve hepsi sıranın kendisine gelmesini bekliyor,tanrım bize yardım et...

YIL 2051:Dünya nüfusunun %83'ü artık ya Görümce ya da Bacanak,bu durumda insan neslini kurtarmak için birleşen son bir kaç ülkenin birlikteliği ile oluşturan Cooloni,insanlığın son umudu oldu...

YIL 2078:İlk zamanlarında Görümceler ve Bacanaklara karşı başarılı bir mücadele veren Cooloni Görümce ve Bacanakların güçlenmesi sonucu yok olmak üzere,insanlık yok olmak üzere...

YIL 2086:İnsan nüfusunun %98'i Görümce ve Bacanak olmuşken bir mucize gerçekleşti ve Cooloni'ye detsek veren bir grup ortaya çıktı.Alternatif müzik dinleyen,sadece Festival filmleri ve Bağımsız filmleri izleyen,İngilizce şiir okuyup,Converse giyen ve yemek olarak salatayı ve şarapı tercih eden gençlerin oluşturuduğu bu grup Görümcelere ve Bacanaklara karşı insanlığın uzun süre önce kaybettiği umut oldu...

YIL 2090:İnsanlığın Görümceler ve Bacanaklara karşı bohem gençlerin desteğiyle verdiği savaş son hızla devam ediyor,yarınlar güneş dolu...

YIL 2099:İnsanlık düştü kazanan Görümceler ve Bacanaklar.Gençlerin yılların hızla geçmesiyle hayat gayesi veren orta yaşlılara dönüştüğü süreçten iyi yararlanan Görümce ve Bacanaklar,onlarıda kendilerine katarak tüm Dünya nüfusunu ellerine geçirdi.Artık herkez bir Görümce ve Bacanak.Dünya artık onların mangal ve sıcak kola eşliğinde voleybol oynadıkları piknik alanı,Ankara havasında halay çektikleri düğün salonu!

11 Haziran 2009 Perşembe

PEREZ'İN SIRRI NEDİR?



Takım aynı takım,oyuncular aynı oyuncular ama başkan aynı başkan değil.Real Madrid'in 2 senedir almaya uğraşıp da alamadığı Kaka ve Cristiano Ronaldo'yu tabir-i caizse 2 haftada Real Madrid'e kazandıran bu gözlüklü İspanyol'un sırrı nedir.Bu durum para ile açıklanacak bir durum değil çünkü,işin içinde Real Madrid varsa para teferruattır,peki öyleyse bu Perez'in sırrı nedir?Artık bu adamın sabah yapılacaklar listesinin şu şekilde olduğuna inandım:

# Ekmek al(yapıldı)

# Çocukaları okula götür(yapıldı)

# Pazar yap(yapıldı)

# Kaka'yı al(yapıldı)

# Ronaldo'yu al(yapıldı)

# Eve gelirken balık al(yapıldı)


NOT:Resimde ki 3 kişiden 2'sini alan Perez'in işi belli olmaz,bir bakmışsın ortada ki ufaklığı da almış Real,Perez valla bu korkulur...

10 Haziran 2009 Çarşamba

BARAJ



Sıkıysa gol at Balakov!

23



23 sene önce bugün doğdum,23 oldum yani.Orta yaş krizi dediğimiz şeyi 21 yaşından itibaren hisseden bir adam için güzel bir yaş 23.Bundan 5 sene önce bugün için hedeflediğim bir takım şeylere yakın olduğum oranda uzağım,o yüzden 5 sene sonrası için öyle kesin bir planım yok,doğaçlama takılacağım.Bunuda çok sevdiğim blogumun çok sevdiğim siz avrodan değerli,dolar ile yarışan sevgilim okuyucularla paylaşayım dedim,evet budur.Son olarak yayımda ve yapımda emeği geçen anneme ve babama teşekkür ederek bu postu bitiriyorum(Bit)!

NOT:Resim ne alaka diyenler için,nice 23 numaraya ilham kaynağı olmuş ve 23 denilince akla gelen ilk şey olan Majesteleri Michael Jordan'ı koymayacaktım ne koyacaktım,hayınlar,zalımlar...

NOT-2:Ha unutmadan söyliyeyim,ben de o mücize doğan çocuklardanım.Hani doktorların kesin ölür dedikleri var ya,misal senin gibi,heh işte onlardan.Kapak olsun doktorlara lan:)

9 Haziran 2009 Salı

KOLAJ FUTBOLU



Başlık manidar fakat eser daha da manidar.Kolajı severiz,futboluda,ee ikisi bir araya geldimi tadından yenmez heralde,zatende yenilmiyor,uzun uzun bakılıp hayran olunuyor.Hayran olunuz!

SESLİ DÜŞÜNÜYORUZ:Nasıl yapmışlar lan?

BATMAN BARCELONA'DA


Takım olan değil şehir olanında.Ha ama takım olanına uğrarmı orasını bilemem şu an için bildiğim tek şey DC Comics'in Barcelona kentinde ki çizgi roman fuarında Batman in Barcelona:Dragon's Knight adlı 48 sayfalık bu özel çizgi romanın Barcelona da geçtiği.Jim Lee tarafından çizilen bu özel albümünün kapağında Kara Şovalye'yi Barcelona kenti ile özdeşleşmiş dahi mimar Antoni Gaudi'ye ait kentin simgelerinden olan La Sagrada Familia katedrali önünde görüyoruz.İspanyolca ve Katalanca da yayımlanan albüm,Amerika ve İtalya'da da satışa sunulmuş durumda...


O değilde Barcelona bu aralar çok mu moda ne!Unutmadan söyliyeyim Jim Lee'yi de severiz ha(Batman:Hush) .

BEKİR-BİLİCA-SELÇUK



Gaziantepspor'dan devre arasında da almaya çalıştığımız Bekir İrtegün ve Lugano'nun gönderiliş alameti Bilica, Fenerbahçe'nin bu sezon ki ilk "sorunsuz" transferleri.Ayrıca yıl içinde çokça gönderileceği yönde dedikodular çıkan Selçuk Şahin ile de anlaşmaya varılarak sözleşme uzatılmış...

Transferleri kısaca değerlendirecek olursak Bekir İrtegün genelde saçma sapan Türk ve yabancı oyunculara dünyaları veren Fenerbahçe'nin son yıllarda gördüğüm ilk bedelsiz transferi olması açısından dikkat çekicidir.Oyuncunun genç olması bu transfer için diğer bir artı durumdur.4 büyüklerle oynadığı maçlar dışında kapalı kutu olan Bekir, Fenerbahçe'nin sezon içi rotasyonu açısından önemlidir...

Bilica ise Bekir'e oranla daha "bilinen" bir transfer.Sivasspor'un bu yılki başarısında defansta ki sağlam oyunuyla büyük pay sahibi olan Brezilya'lı oyuncunun Lugano'dan doğacak olan boşluğu kapatmak için takıma kazandırıldığı artık çocuklar tarafından bile bilinen bir gerçek.Şimdi bu transferde herkesin merak ettiği şey Bilica'nın "Küçük takımın büyük topçusu"mu olduğu,yoksa gerçekten Fenerbahçe adına doğru hamlemi olduğu,bekleyip göreceğiz...

Selçuk ile uzatılan kontrat hususuna gelince,Selçuk genelde taraftarın oynadığı mevkide en görmek istemediği futbolcu olsada,gelen her hocanın kadrosunda öyle ya da böyle yer bulmuş bir oyuncu.Takımın başına gelecek hocanın Daum olduğunu varsayarsak,Selçuk ile daha önce çalışan antrenörün,sezon içi kadrosunda Selçuk,belki ilk etapta ilk 11 oyuncusu olarak düşünülmeyecek ama genede kadroda kendisine yer bulacaktır...

Kayıp sezonun ardından gelen bu 2 "kesinleşmiş" transfer buz dağının sadece görünen kısmı,zira Aziz Yıldırım'ın sözünü verdiği 3 sene üst üste şampiyon olacak takımı yaratmak için yapması gereken daha çok transfer var.

TOTAL FUTBOL


Hollandalı hoca Total Futbol oynatır,Alman hoca disiplinlidir ve o meşhur "Alman disipilini"ni takıma adapte eder,İtalyan hoca defansif bir futbol anlayışı benimserken,Brezilya'lı hoca göze hoş gelen hücum futbolunu tercih eder ve bu böyle uzar gider...Klişelerle yaşıyoruz diyorum,ee boşuna demiyorum hani,Frank Rijkaard Galatasaray'ın başına geldi geleli bir Total Futbol lafıdır gidiyor,Barcelona'dayken oynattığı futbolu Galatasaray'a nasıl adapte edelebileceği konuşuluyor,peki Rijkaard illa Total Futbol'mu oynatmalıdır Galatasaray'a,başka bir sistem deneyemez mi?Görünen o ki deneyemez!

7 Haziran 2009 Pazar

EFES PİLSEN:67-FENERBAHÇE:70


Savunma yapınca(ki hep iyi yapıyoruz) ne güzel,son saniye üçlükleri ne güzel,Damir Mrsic çok güzel ama en güzeli Fenerbahçe.Maç iki kez gitti dediğimiz anlarda geri geldi,şansımızla kazandığımız bir maç gibi gözüksede bize maçı kazandıran Fenerbahçe'nin genel karakteristliği olan mücadeleydi.Hele ki maçın bitimine 8 saniye kala skorda durum 68-67 iken Efes'in yandan başlayacağı pozsiyonda ortaya koyduğumuz mücadele ile topu çalmamız görülmeye değerdi.Bu pozisyonda kazandığımız faul atışlarından ikisinide sokmasını beklediğimiz Solomon'un bu kritik anda faullerden birisini kaçırmasıda görülmeye değerdi ki,kaçan faul sonrası topu kapan Mirsad'ın dip çizgide bulduğu Kaptan Mrsiç'in gönderdiği 3'lükle maçtaki son sözü söylemesi en görülmeye değer olanıydı.Play-off öncesi otoritelerin çok zorlanmamızı beklediği Ayhan Şahenk deplasmanlarını kayıpsız atlatarak hem seride 2-0 öne geçtik hemde psikolojik üstünlüğü ele geçirdik.Kaldı 2 maç şampiyonluğa,Futbol takımı bizi üzerken Basketbol takımının gene sevindirmesine...



EFES PİLSEN (67): Mario Kasun 5 (6 ribaund), Charles Smith 5 (1 ribaund- 1 asist), Preston Shumpert 14 (2 ribaund- 2 asist), Bootsy Thornton 11 (4 ribaund), Kerem Gönlüm 3 (4 ribaund), Kaya Peker 11 (2 ribaund- 1 asist), Michalis Kakiouzis 5 (4 ribaund- 2 asist), Kerem Tunçeri 7 (1 ribaund- 7 asist), Sinan Güler 5 (2 asist), Ender Arslan 1 (1 ribaund- 1 asist)

FENERBAHÇE ÜLKER (70): Marques Green 3 (1 ribaund- 3 asist), Willie Solomon 14 (7 ribaund- 6 asist), Mirsad Türkcan 7 (9 ribaund- 3 asist), Ömer Onan 11, Semih Erden 12 (3 ribaund), Damir Kaan Mrsic 8 (2 ribaund- 1 asist), Gasper Vidmar 4 (3 ribaund), Oğuz Savaş, Ömer Aşık 2 (2 ribaund), Devin Smith (1 ribaund- 2 asist), Emir Preldzic 9 (4 ribaund- 3 asist).

1.PERİYOT: 14-11
2.PERİYOT: 18-16
3.PERİYOT: 17-18
4.PERİYOT: 18-15

6 Haziran 2009 Cumartesi

DİKKAT!


Medya sever bu tarz transfer savaşlarını,heleki işin içinde 2 büyük kulüp varsa traj ya da reyting dediğimiz şeyin haddi hesabı yoktur.Ortada iki büyük kulübün ve tek futbolcunun olduğu bir sürü transfer haberi görmüşüzdür ama şu sıralar gündemi meşgul eden Mehmet Topuz transferinde yaşananlar gibisini belki futbolcu kaçırma dönemlerinin yaşandığı 80'lerde felan görülmüştür en son.Herkezin kendisine göre haklı olduğu bu transferde Mehmet Topuz belki Beşiktaş'ın ,belkide Fenerbahçe'nin futbolcusu olacak,kim bilir...Fakat bu gibi durumlarda gerginliğin seviyesini belirleyecek olan medyanın traj kaygısıyla yaratacağı savaş ortamını bilmek için dahi olmaya gerek yok.Sözün özü demem odur ki,tahminen en az bir hafta gündemi fazlasıyla meşgul edecek ve haliyle manipüle edecek Mehmet Topuz haberleri karşısında taraflı olan herkezi adeta toplum sağduyusunun sesiymişcesine bir duyarlılıkla bilinçli olmaya davet ediyorum,zira dediğim gibi ortam gerilmeye çok müsait.Uyanık olunuz!

Pics

5 Haziran 2009 Cuma

NELER OLMUŞ NELER


Bu gündemide iki dakika yanlız bırakmaya gelmiyor doğrusu.Dün gece NBA Finalleri dolayısıyla geç uyuyup,haliyle geç uyandım.Bilgisayarın başına geçip neler olmuş hayatta diye bir bakayım dedim ve baktığımla kaldım.Gündem adeta benim uyumamı mı bekliyormuş ne.Öncelikle artık "onun bunun futbolcusu" hüviyyetine bürünen Mehmet Topuz'u Fenerbahçe-Beşiktaş hattında bu sefer Fenerbahçe almış.Hatta resmi site açıklama bile yapmış,galiba Mehmet Topuz artık Fenerbahçe'nin ama ne olacağı belli olmaz bakarsın yarın gene Beşiktaş'ın olur...Neyse gündem bu kadarla kalmıyor tabi,ikinci şaşkınlığı ise Galatasaray'ın yeni teknik direktörünü ve yardımcısını görünce yaşadım.Bir kaç gündür Co Adriaanse'leri,Juan DeRamos'ları,Schuster'leri kovalayan Galatasaray herkese günün süprizini yaparak Hollanda'lı antrenör Frank Rijkaard'ı ve yardımcılığına Johan Neeskens'i getirdi.Eto'o-İbo takası gerçekleşti gibi,Kaka Real'de dedi Zidane,Sadri Şener istifa etmediğini açıklamış ,hede olmuş,hödö olmuş,falan,filan,filan dersaneleri...

Daha transfer döneminin başında bunlar oluyorsa önümüzde ki günlerde daha bomba haberlere hazırlıklı olmalıyız,bende bundan sonra uyumuycam lan:)

Foto by Fabio

DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ


Dünya iyide Çevresi kötü!5 Haziran Dünya Çevre gününüz şey olsun...

GÜLE GÜLE ÇEKİRGE


David Carradine 1936-2009

BENZEMA SİZE EMANET


"Benzemaz kimsee sanaaa..." derdim ama bu abi benziyo valla,ya da ben benzetiyorum bilemiyorum.Abiyi Kanal D'nin yeni reytingsel ve dahiyane işi(!)yarışması Kocam Size Emanet'in reklamlarında görüp piyasa değeri 60 Milyon Euro olarak biçilen Lyon'un başarılı Fransız forveti Benzema'ya benzettim(Bu çocukda benzetiyor abisi),bilmiyorum o kendisini o yarışmada neye benzetmeye çalışıyor ama ben benzettim bi kere.Benzema'yı yaklaşık 20 yıl yaşlandırıp,20 kilo ekle bak sende benzeteceksin okuyucu...

NOT:Bu resimlerde pek benzemiyorlar ama daha iyisini bulamadım dost neyleyim!

3 Haziran 2009 Çarşamba

SMOKING KILLS...



SMOKING KILLS 300 TIMES MORE PEOPLE THAN CRIME



SMOKING KILLS 40 TIMES MORE PEOPLE THAN FIRE ACCIDENTS



SMOKING KILLS 30 TIMES MORE PEOPLE THAN POISONING

ETO'O'NUN BELALISI:DIEGO FORLAN



Sene 2005, Ronaldinho önderliğinde lig şampiyonu olan Barcelona'nın forvetteki golcüsü Samuel Eto'o Barcelona forması ile ilk yılında çok başarılı bir performans sergileyerek sezon boyunca önde götürdüğü gol krallığını ve Altın Ayakkabıyı kazanmasına ramak kala sahneye çıkan Villareal'in Uruguay'lı golcüsü Diego Forlan, Eto'o'dan yanlızca 1 gol fazla atarak bu ünvanları Kamerun'ludan almıştı...

Sene 2009, Messi önderliğinde rüya gibi bir sezon geçirerek mücadele ettiği 3 kulvarda ki kupayıda alarak İspanya ve Avrupa'nın en büyüğü olan Barcelona'nın forvetteki Kamerunlu golcüsü sezon boyunca önde götürdüğü İspanya gol krallığına kariyerinde 2. kez ulaşıp 2005'de son anda elinden kaçırdığı Altın Ayakkabı'yı bu kez almak üzereyken,sahneye Eto'o'nun 2005'de yoluna taş koyan isim olan Uruguay'lı forvet Diego Forlan bu kez Atletico Madrid forması altında tekrar taş koyup kariyerinde ki 2. kez Eto'o'ya yar olmayan La Liga ve Avrupa gol krallığına ulaştı...

Ne denebilir ki,Barcelona'nın ve Eto'o'nun performansı arttıkça performansını arttırarak,Eto'o'ya Avrupa gol kralı olan ilk Afrika'lı olma şerefini nail etmeyen bu Uruguay'lıya.Hani Eto'o gidip bu adamı bacağından vursa yeridir:)