hisseden kıssa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hisseden kıssa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Haziran 2010 Salı

KARDEŞİMSİN ASAFA POWELL



Asafa Powellı nasıl bilirsiniz dersem heralde hepiniz "Eski Dünya Rekortmeni" ünvanıyla anacaksınız delikanlının harman olduğu yer Jamaika'dan çıkan sprinter koşucuyu.Eski dünya rekortmeni çünkü yeni bir rekortmen var ve o da Asafa gibi Vatan Millet Jamaika vatandaşı bir kardeşimiz Usain Bolt.İkisi de aynı semtin çocukları ikiside koşuyor ama içlerinden birisi dillerden düşmüyor diğeri hep ikinci planda kalıyor.

ASAFA POWELL BİR ATLETİN ÇİLESİ(Başlık içinde gizli başlık ama o kadar da başlık değil,yani hani kaale alabilirsiniz de almayabilirsiniz de ha yok efendim ben illa ilk başlığa itimat ederim derseniz gene de severim sizi işte öyle de şahane bir insanım):

Usain piyasaya çıktığından beri Asafa ne yaparsa yapsın Usain'in gölgesinden kurtulamıyor ama bugün bakıyorsunuz Asafa hala civelek gibi koşmaya,derecesini geliştimeye çaba sarf ediyor,vatanına milletine iyi bir atlet olmak için elinden geleni yapıyor ama onun bu iyimser çabası ne yaparsa yapsın Usain'in popülaritesi karşısında önemsiz kalıyor,ancak senin benim gibi halden anlayan insanların gözünde değer kazanıyor,diğerleri "Asafa zeki,zeki ama çalışmıyor" gözüyle bakarken biz Asafa'nın günü gününe koştuğunu biliyoruz.Diğerleri kulaktan dolma bilgilerle Asafa hakkında şimdi burda yazamayacağım tarz da zencili,fazladan bi kaslı taşşaklarını geçiyor çünkü meydana Bolt çıktı ve Asafa'nın papucu dama atıldı...İnsanın papucu bir kere dama atılmaya görsün,bir daha hak ettiği ilgiyi görmesi namümkün...Dedi ve çaya bandırdığı rulo katını ağzına puro içermişçesine götürerek arkasına yaslandı,dudaklarından "Kahpe şehir" diye geçirerek Bilecik'e doğru şöyle bir baktı genç irisi adam,belli ki anıları canlanmıştı ve anlatmazsa çükü düşeceği için anlatmaya başladı...

Çükümün işlevini yeni yeniye kavramaya başladığım yıllardı(bana ergenlik biraz geç geldi),Ortaokul tahsilimi başarıyla bitirip acımasız dünyaya açılmadan önce ki son durağım olan Liseye başlamıştım.Şimdiye kadar babasının hiç bir sınıfa zamanında yazdırmadığı için öğrenim hayatı boyunca herhangi bir sınıfın D'sinden öteye gideyemen bendeniz gene babamın 90.dakika golüyle olabilecek sınıflar arasında sonucusu olan G sınıfına düşmüştüm.Gerek okul çevresinin Paşalı gençlikten oluşması gerekse 90. dakikada gol atan tek babanın benim ki olmadığından dolayı olacak ki öğretmenlerin "Sizin ki kadar tembel sınıf görmedim" dediği sınıflardan birisi olacaktık.Finalinde sınıfta kalarak bu tembelliği pekiştiren 20 küsür kişiden biri olacağım sınıfın ilk haftasında hayatım boyunca hiç yaşamadığım bir şey olmuştu,kara kuru orantısız ergenler içinde sarıya çalan saçlarımda Türkiye'nin Avrupaya dönük yüzü gibi görünen(Çekemeyen erkeklere göre sarı çıyan diye anılır bu durum) ben sınıfın en yakışıklı kişisi olmuştum bir anda.Sınıfta ki ben dışında geriye kalan erkekler o kadar çirkindi ki kızlar etrafımdan ayrılmıyordu,yaptığım her espriye gülünüp,alayı bana yaranma çabası içersindeydi,karikatür çizdiğimi gören kızlar "Beni de çiz,beni de çiz" şeklinde yalvarıyorlardı,yanımda Irmak diye şahane ötesi bir kız oturuyordu,Zeynep'ler,Yağmur'lar Irmak'a özeniyordu,her erkek ben olmak istiyordu,her kız ise benimle olmak gahahahah(gözü dönerek ağzından köpük gelerek gülme efekti)tanrım mutluluktan ölebilirdim.Rüya gibi geçen bir haftanın sonunda her güzel şeyin olduğu gibi bununda sonu geldi,rüya bitti ve o sonun adı Özgür'dü.Tarkanvari jöleli saçları,uzun boyu,ipeksi teni ve mavi gözleri yetmiyormuş gibi bir de zengin olan Özgür,benim karanlık gibi üstüme çökerken,kızların parlayan gözlerin anladığım kadarıyla dünyalarına güneş gibi doğmuştu.Saltanatım o kadar çabuk sona ermişti ki olan bitene anlam vermeye çalışıyordum,Irmak bir daha yanıma oturmadı,hatta okula bile gelmedi lan,Zeynep'ler Yağmur'lar Özgür'ün uydusu olmuş,günde 3-4 defa etrafında pır dönüyorlardı,bir zaman beni çiz diye yalvaranlara "Aysu seni çizeyim mi?" dediğim zaman Reşitpaşalı Aysu "Seni abimlere söylersem götünü bir çizerler bir daha üstüne oturamazsın" şeklinde ayıpçı cevaplar veriyordu.Birbirini izleyen günlerde yaralı stayla takılıyorken,sınıfa eklenen yakışıklı kontejanının artması ile papucu iyiden iyiye dama atılmış ben depresif staylaya girmiştim ama depresifliği o zamanlar idrak edemediğim ve ekmeğini yemeyi bilmediğimden olsa gerek,içime kapanıp karanlık dünyaları,intiharı anlatan resimler çizmem gerekirken Sağlık kitabımın arka sayfasına Fenerbahçe Rüya 11 başlığı altında kalede Rüştü,sol bekte Carlos,ortanın ortasında Viera ve forvette Ronaldo'dan oluşan taraflı tarafsız izleyen herkesin zevk alacağı Avrupa'da başarılı olacak bir kadro kuruyordum.Bu kadro kurmalarımdan birinde Sağlık hocamın kafama inen tokatıyla fantazi ligden gerçek dünyaya dönmemi şimdi burda değişik imgesel betimlemerle yazabilirim ama o toktatın acısı öyle şiddetliydi ki şimdi bile imgesele,simgesele giremem.O tokat ve ardından fanatik Fenerbahçe'li olan Sağlık hocasının kadroyu Fenerbahçe'ye kurduğumu fark edip "Orta sahaya Maradonu'yu yazsana" diyene kadar olan tokatlar silsilesi gerileme devrinde olan İmparatorluğumun çöküş hamlesiydi.Daha önce de dediğim gibi o yıl sınıfta kaldım,bir takım psikolojik sorunları bahane etmem vesilesiyle ailem tarafından yargılanmaktan kurtuldum.Ama bugün bile papucumun nasıl dama atıldığını unutmam...

O yüzden tüm papucu dama atılanlar adına kardeşimsin Asafa Powell.Biliyorum seninde bir zamanlar kıçından ayrılmayanlar şimdi Usain'in kıçından ayrılmıyor,senin yaptığın espiriye gülmeyenler aynı espiriyi Usain yapınca çatlayacak kadar gülüyorlar ve buna benzer bir takım çirkinlikler ama olsun yanlız değilsin,yanlız değiliz.Aysu seni çizeyim mi!

22 Nisan 2010 Perşembe

BAZEN FUTBOLU HİÇ SEVMİYORUM

Bilica çukur kazmış,Keita billuru tutmuş,Samiyen'den adam atlamış,Demirören Federasyon başkanına mesaj atmış ve falanmış ve filanmış...Günlerce daha doğrusu haftalarca,aslında bazen yıllarca yaygara kopardığımız ve gündemi oluşturan konular hep bir oyunun ekseninde gelişiyor ve biz o oyun yüzünden kimi zaman eşimize,dostumuza dahi gönül koyabiliyoruz ama biliyormusunuz bu kadar basit bir oyun için gösterdiğimiz reaksiyonun çeyreğini hayatın bazı alanlarında gösterebilsek bugün Siirt'te küçücük çocuklardan yararlanmaya çalışan 100 kadar yüzsüz,ne bu düşünmesi bile iğrenç harekete tenezzül edebilirdi ne de çarpık zihinlerinden geçirmeye cesaret ederlerdi...

Kadın olan anayı,bacıyı "namus" ekseninde kutsal sayan bu toplumda,zorla "Kadın" yapılan 7 küçük kız aklıma gelince hem futboldan,hem futbol için çıkardığımız yaygardan,o yaygarı çıkaranlardan ve onlardan biri olarak kendimden nefret ediyorum.Futbol fena halde hayata benzer mi bilmiyorum ama insanlık olarak çok fena bir gol yedik işte onu biliyorum!

23 Şubat 2010 Salı

TİTREŞİM

Alarm zili ile uyandı,yatağından bir kaç dakika tavana bakarak güne dahil olmaya başladı.Yüzünü yıkamak,traş olmak,giyinmek ve kahvaltı gibi rutin işlerini tamamladıktan sonra işe gitmek için evden çıktı,annesinin "sıkı giyin oğlum..." telkinlerini "He anne he..." diye geçiştirerek dışarı çıktı.Otobüs durağına doğru seyirtirken soğuk havanın ve rüzgarın şiddetini arttırmasıyla annesinin telkinleri şöyle bir aklından geçmedi değil,ince giyinmesine sebep olan şekilciliğinin kendisini hasta edeceğinden korktu,hafif bir titreme başlamıştı ki otobüs durağında her gün aynı saatte otobüs beklediği Üniversiteli olduğunu düşündüğü kızı görünce,titremesi yerini dik ve ileri bakan bir göğüs kafesine,soğuktan bükülmüş dizleri ise yerini kararlı adımlara bıraktı.Gökyüzü yağmura bir hayli göz kırpsa da,5 kiloluk Hobby jöle ile her gün itinayla gökyüzüne doğru diktiği saç telleriyle bereye tenezzül etmeyerek belki de yağmura meydan okuyordu,bu meydan okuma sırasında soğuktan kıpkırmızı kesilmiş kulaklarının ve sinizüte davet çıkaran ıslak kafasının pek bir önemi yoktu,şekil önemliydi bir yerde.Lakin durakta kestiği kızdan,iş yerinde kestiği sekreter kıza kadar,etkileyebilmek için sağlığını riske atarak kendini şekle verdiği kızlardan hiç birinin dikkatini çekememesinin ironik olması,ironinin ne olduğunu bilmediği ve şeklinden vazgeçmeyeceği için umrunda değildi.

Otobüsün gelmesine 5 dakika vardı,durağın dışında paketinden bir sigara çıkarttı ve yaktı,James Dean'den rol çalan bir şekilde içine çektiği sigaranın dumanı dudaklarının "Ü" harfini telaffuz edermişçesine aldığı şekilden sıyrılıp ciğerlerinden dışarıya çıkıyordu ki normalde daima geç gelen otobüsün tam zamanında gelmesi tutunca sigara içme şovu yarım kaldı ve sigarasını söndürerek paketine koydu,zira içtiği yarım dalında hala içilmemiş bir yarımı vardı ve bu yarımı sokağa atmak ziyandı hele ki sigara zamlarının bel büktüğü şu günlerde.Otobüse bindi boş gördüğü ilk koltuğa oturdu,şansına kestiği Üniversiteli olduğunu düşündüğü kızda tam önüne oturdu.Cebinden telefonunu çıkartıp kulaklığını taktı,"Karışık Yabancı" yazan Mp3 dosyasını açıp,camdan dışarıyı izlemeye başladı.Aslına bakarsanız pek müzik dinleyesi yoktu lakin oturuduğu koltuğu kendisinden yaşça büyük bir insana gönüllü gibi gönülsüz tahsis etmeyi istemediğinden kulaklıklarını takarak Üç Maymundan "duymuyor"u,camdan dışarı bakarak "görmüyor"u,bu ikisinin neticesinde de "bilmiyor"u oynuyordu ki 3 Maymun'u oynamak toplu taşıma yolculuğunun temel taşıdır,3 Maymun'u oynamayan kimi yolcular hayatları boyunca sıkışık bir şekilde ayakta yolculuk etmeye mahkumdur ve bilen bilir iş saatlerinde binilen otobüslerin iltica vaadiyle aynı küçük yere doldurulan yüzlerce insanın olduğu kaçakçı teknelerinden farkı yoktur,bu yüzdendir ki 3 Maymun'u oynayanlar otobüslerde daima oturanlardır!Arada ineceği durağı,çokça da önünde ki Üniversiteli olduğunu düşündüğü kıza baktı çaktırmadan,kitapmı ne okuyordu galiba,şöyle bir göz ucuyla baktı ne okuduğuna "Kanka:Babama Mektuplar" yazıyordu kitabın kapağında,o neydi lan öyle "Kanka:Babama Mektuplar".Babasıyla Kanka olan birisimi mektup yazıyordu,ne saçma işti o öyle diye düşünürken Üniversiteli olduğunu düşündüğü kız kitabı çantasına koyarken kitabın gerçek isminin "Kafka:Babama Mektuplar" olduğunu gördü,bir şey düşünmedi.Üniversiteli olduğunu düşündüğü kız inmek için hazırlandığına göre kendisininde ineceği metro durağına gelmek üzere olmalıydılar.Otobüs durağa yanaştı,metro durağında inerken son kez Üniversiteli olduğunu düşündüğü kıza son kez kararlı bir bakış attı,kız oralı bile olmadı içinden "Kim götürüyo lan bunları"acaba diye düşündü,metrodan sonra bir vasıtaya daha binip iş yerine ulaştı.

Patron geldiğinde daha çok çalıştığı,iş arkadaşlarıyla geçen akşam ki maçtaki pozisyonun gol olup olmadığını tartıştığı,sigara molasında kendisi gibi dışarıda sigara içen sekreter kızı kesip karşılık alamadığı,yorucu bir iş gününden sonra daha evine ulaştı.Annesi yemeği hazırlamak üzereydi,yemek olana kadar ben içerdeyim dedi annesine,annesi tamam şimdi hazır olur diye cevap verdi.MSN'e girdi bilgisayarı açar açmaz,görmeyi umduğu kişi henüz orada yoktu,DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Cap nickli iletesine ilave olarak parantez içinde (Aşkım gelince çaldır) ibaresini ekledi ve durumunu dışarıdaya çevirerek yemek yemeye gitti.İlk tabağını henüz bitirmek üzereyken telefonu bir kez çalıp durdu.ekrana baktığında "AŞKIM" ismini görünce,yemeğini hızlı hızlı yiyip masadan kalktı,annesinin bir tabak yemesi yönündeki ısrarını doyduğunu gerekçe göstererek reddetti.Hemen Msn'in başına geçerek telefonda ve Msn'inde sevgilisi olduğuna dair göstergeler olan ve Facebook sayfasında da bu ilişkiyi doğrulayan bir "İlişki Durumuna" sahip olmasına rağmen bu sözde sevgilisiyle internet dışında başka bir platformda yan yana gelememiş olduğu "sevgilisi" ile konuşmak için bilgisayarın başına oturdu,ironiyi hala bilmiyordu ve bilsede umursamazdı.Msn'e geçtiğini belli eden bir titreşim yolladı "sevgilisine" ve yazmaya başladı:

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap:Nasılsın Prenses?(1 dakika 13 saniye bekledikten sonra)

Carpe Diem Gizem-Cap:DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap size bir titreşim gönderdi

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap:Aşkitom ordamısın?

Carpe Diem Gizem-Cap:Burdayım canım,babişkomla konuşuyodum da,geldim şimdi nasılsın?

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap:İyiyim aşkım,çok yoruldum bugün,işte canımı çıkardılar ama aklıma sen gelince bütün yorgunluğum geçti :)

Carpe Diem Gizem-Cap: :)

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap:Eee senin günün nasıl geçti canım?

Carpe Diem Gizem-Cap:Nolsun ya okul filan işte,yazılı olduk felan.

Carpe Diem Gizem-Cap:Neyse ben çıkıyorum

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap:Aaa noldu ki aşkım,niye bu kadar erken çıkıyosun?

Carpe Diem Gizem-Cap:İşim varda,neyse sonra konuşuruz.

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap:Peki şey nolcak,bu Pazar Sevgililer Gününde nerde buluşacağız?

Carpe Diem Gize-Cap:Galiba o buluşma olmayacak :(

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap:Ama niye ki,1.5 aydır bunu beklemiyormuyduk,Sevgililer Günü ilk buluşmamız olmayacakmıydı?

Carpe Diem Gizem-Cap:Ya benim gerçekten çıkmam lazım,sonra konuşuruz canım öptüm

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap: ?????

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap:Ordamısın Gizem?

5 dakika sonra

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap:Gizem ?

DaNgErOuS_BOY 666-Cap Ou Pas Cap: Carpe Diem Gizem-Cap adlı kullanıcı çevrim dışı,çevrimdışıyken titreşim yollayamazsınız

Bilgisayardan kalktı olan bitene bir anlam vermeye çalıştı,sonra tekrar oturup Facebook'a baktı,orda da çevrim dışımı diye,Facebook'ta da yoktu.Bir saat boyunca Msn'de çaresiz gözlerle "sevgilisi"nin çevrim içi olmasını bekledi,lakin bu bekleyiş nafileydi ne gelen vardı ne giden.Tam umudunu kesmişti ki,mail adresine "sevgilisi"nden bir mail geldi.Mail açtı ve okumaya başladı,sevgilinden gelen mailde şunlar yazıyordu:

"Ummm nerden basliim bilmiorum ki... Gercekten zor bi durum benim icin. yani nasi acikliim ki bunu.
Ama soylemem gerek ki hergecen gun senin icin daha da bi umut benim icinde sonunda hic tasiamicaim
bi sorumluluk haline gelio. Benim solemek istedim sey yani tamam seni seviorum ama bi sevgili annaminda diil
bu sevgim =/ Umarim sana hic umut vermedim. eger olduysada ozur dilerim. poff yani seninle hep gorusmek isterim cunku senne zaman gecirmek eglenceli oluyo yani guzel oluyo. beraber olamicaimiz gorusmiceimz annamina gelmio.tabikide su durumdan sora benne ne derece gorusmek istersin bilmiorum ama...
heamm ayrica hic bi zaman arayip sorduunda yada gorustuumuzde sikmadin beni. sanirm herseyi bilmeye hakkin var. birisiyle cikmaya basladim ben ama bekliodum uzun bi zamandir.yani seninle gorustum biliorum ama aklimda hic bisi yoktu yane baslariz gibilerinden... umarim beni annayabilirsin. bana kizma lutfen. seninle seni sevgili baglaminda sevmediim surece beraber olsaydim sanrim herikimizide kandirio olucaktim ki isler esas ozmn cirkinlesirdi dimi =/? yani daha yolun basindayken bu tarz bi aciklama yapmam ii olur die dusundum.beLkide hataliydim biras daha erken uyarabilirdim seni ama ozmn da hani bu kiz bunnari nerden cikardi die dusunursun die de bise diemedim... eger sana gercekten umit verdiysem gercekten gercekten ozur dilerim ki seni kirmayi asla istemem biliosun
cunku sana gercekten deger veriorum. poff affet beni ya suc islemis gibi hissediorum gercekten ! hislerine dusuncelerine kesinlikle saygi duyuyorum ama anna iste bende baskasindan hoslaniorum =(
yani buna ragmen beraber olsaydik olmazdi dimi =( istediin herzaman arayabilirsin. ben ve sen musait oldukca gorusebiliriz ama bundan ilerisi olamaz sanirm =/ gercekten affet beni keski elimden biseyler gelse iste ama olmuo =/ ole iste =/ sana karsi bisiler az bucukta olsa hissetim belki bunu hissettirdim sanada ama ... kirilmani istemiorum. ya ole iste baska ne diyim =( benim icin yeterince zor oldu zaten bu kadar cumleyi ve dusuncei bi araya toplamak =/ tekrardan kirdiysam ozur dilerim..."


Okumayı bitirdiğinde ekrana dolmuş gözlerle uzun uzun baktı,neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu,olanları anlamlandırmaya çalışıyordu,yazıyı tekrar tekrar okuyordu ama "sevgilisi"nin artık "sevgilisi" olmadığı gerçeğini bir türlü kabullenemiyordu.Son çare olarak artık "sevgilisi" olmayan "sevgilisi"ne bir kaç mesaj attı,cevap gelmedi.Yazıyı okuduğu an karnında hissetiği ve boğazına kadar ulaşan yanma duygusu,umutsuzca atılan her mesajdan sonra artıyordu.Son çarelerini tüketmesine rağmen msn'e Facebook'a umutsuzca tekrar ve tekrar baktı,aldığı mailden yaklaşık 2.5 saat sonra bir zamanlar kendisinin olduğu ilişki durumu yerinde şimdi adı "Arkın" olan başka bir adamın resmini görünce son darbeyi yemiş oldu ve artık kendini tutmayarak hüngür hüngür ağlamaya başladı.Gece boyunca süren ağlamasına sadece sigara içmek için balkona çıkıp yaşlı gözlerle uzun uzun karşı evin duvarını izlediği anlarda ara veriyordu,evlerinin 2. katta olması ve en fazla Malatya'lıların evinin duvarını görmesi,bu dramatik anla örtüşen duyguyu veren puslu ve dolunaylı gece manzarasını görememesi ne onun ne de karşıya apartman diken Malatya'lıların suçuydu,oturdukları mahalle bir gecekondu mahallesiydi ve burada manzara kaygısı,ev sahibi olup kira ödememe kaygısının yanına bile yaklaşamazdı.

Aradan haftalar geçti,hala bu durumu kabul edememesine karşın elinden gelen hiçbirşey olmadığından olucak ister istemez kabullenme aşamasına doğru gidiyordu.İlk bir kaç gün neredeyse hiç yiyemediği yemek yeme işlemine annesinin çokça ısrarı üzerine başlamıştı ve son günlerde eski iştahını kazanmıştı ama hala içinde canını acıtan bu terkedilme ve teknik olarak aldatılma durumunu birilerine anlatması lazımdı,bir haftasonu mahalleden kankası Murat ile içmeye gittiler,iki kadeh 50'lik Bira içtikten sonra Murat'a "Abi kızla ayrıldık" diye cümlesine başladı ve olan biteni anlattı,Murat içten içe "Ulan ne zaman birleştinizde,şimdi ayrıldınız" diye geçirmesine rağmen arkadaşını teselli etmek için dünyanın geçmişten beri en klişe avutma cümlesi olan "Boşver abi senden iyisini mi bulacak!"ı kullandı,işe yaradı.Gece sonunda ikiside sarhoş oldu,sarhoş kafayla mesaj attı,gene karşılık alamadı ve kustu.O geceden bu yana 3 ay geçti,zaman zaman Facebook'ta artık "eski sevgilisi" olan kız ve yeni sevgilisi "Arkın"ın birlikte çektirdikleri resimlere bakıp hüzünlendiği,cep telefonunda "AŞKIM" yazan numarayı çevirip çevirmeme arasında kaldığı bir 3 ay ama neredeyse yaşananları unutmak üzere.Şimdi Üniversiteli olduğunu düşündüğü kızın Msn'ini bulmaya çalışıyor.

10 Ocak 2010 Pazar

DO YOU KNOW HOW MUCH YOU REALLY SPEND ON CIRGARETTES?





Taze sigara zamlarınında yaşandığı bu günlerde düşündürücü bir çalışma.BU linke tıklayarak içtiğiniz sigara markasına ve içme sıklığınıza göre neleri küle dönüştürdüğünüzü görebilirsiniz!

14 Eylül 2009 Pazartesi

ORTAOKULLU


Bir yukardaki gibi arkadaşlar vardır,birde bunların sexe doymuş versiyonları vardır ortaokulda,çok acayip bir yerdir ortaokul,çok!

11 Eylül 2009 Cuma

SUÇLULAR...



16 yıl öncede suçluymuşlar.Yağan yağmur suçlu,üstüne yağmur yağan suçlu,yakında yağdıranıda suçlarlar!

19 Haziran 2009 Cuma

VE GÖKTEN 3 ELMA DÜŞTÜ...


...Ve gökten 3 elma düştü diye biter her masal.Bu elmalardan birisi kahramanların,bir diğeri dinleyenlerin ve sonuncusu masalı anlatanın başına düşer dendikten sonra kahramanlarımızın sonsuza kadar mutlu bir şekilde yaşadığı beyan edilir ama ne yazık ki kazın ayağı öyle değildir.Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim o yüzden sizi masalların gerçek sonlarını vererek aydınlatayımda,işin doğrusunu öğrenin:

PİNOKYO

Bilindiği gibi kukla ustası Gepetto Usta'nın sihirli bir ağaçtan oyduğu kukla oğlu Pinokyo,sihirli ağacın perisinin Gepetto Usta'nın dileğini gerçekleştirmesi sonucu can bulur.Ardından kukla çocuk Pinokyo atlattığı bir takım badirelerden sonra ,gerçek etten kemikten bir çocuk olur ve masal mutlu sonla biter...Ama bu masalın birde devamı var.Gerçek bir çocuk olan Pinokyo'nun ergenlik dönemi çok sancılı geçer.Çeşitli defalar Gepetto Usta ile kavga ederler,cinselliğe ilk adımları ise geçmiş yaşantısının etkisinde gerçekleşir.Gepetto Usta'nın bir çok kez Meşe ağacı ve Gürgen ağacına bakarak mastürbasyon yaparken yakaladığı Pinokyo'yu azarlamasına rağmen,Pinokyo bu sevdasından vazgeçmez.Bu dönemin etkisinde derslerinde başarılı olamayan Pinokyo okuldan tasdiknamesini alır.Bu duruma üzülen Gepetto Usta Pinokyo'yu adam olması için Sanayi de işe verir.Pinokyo çoğu kez işi aksattığı için sık sık babasıyla kavga eder.Askerlik kağıdı gelir gelmez askere giden Pinokyo,tezkeresini alıp eve döndüğünde değişen bir şey olmaz.Kahvede sürekli okey oynayan,köşe başında kendisi gibi serseri arkadaşlarıyla yoldan geçen kızlara laf atan,gazeteye sardırdığı kırmızı birasını elinden eksik etmeyen,her gün birisiyle kavga eden Pinokyo'nun durumuna çok üzülen Gepetto Usta daha nerde yanlış yaptığını düşünemeden üzüntüden ölür.Gepetto Usta'nın işlettiği marangozu bir süre işleten Pinokyo canı sıkılınca dükkanı satar,parayıda karı kızla yer.En son kırmızı bira içerken tartıştığı bir arkadaşı tarafından şişlenen Pinokyo ölür.Öte dünyaya hiç bir katkısı olmadan göçen Pinokyo için onu tanıyanlar "Odun geldi,odun gitti"der!

PAMUK PRENSES ve YEDİ CÜCELER

En son Beyaz Atlı Prensin öpücüğü ile dirilişinden sonra Cüceleri terk ederek ,Prens ile yaşamaya başlarken bıraktığımız Pamuk Prensesin,Prens ile olan evliliğinden bir kız ve bir erkek olmak üzere 2 çocuğu olur.Evliliğinin ilk 5 senesi çok mutlu giden Pamuk Prenses'in hayatı,Prensin anasının köyden gelmesi ile zindana döner.Kaynana zulmüne dayanamayan Pamuk Prenses'in Prensi Beyaz Atı ile basması bardağı taşıran son damla olur ve çocukları alarak Cücelerin yanına gider.Cüceler ile yaşamaya başlayan Pamuk Prenses bir konfeksiyon atölyesinde çalışmaya başlar.Cücelerin çocuklara babalık yaptığı ilk bir kaç sene hiç bir sorun olmazken daha sonra çocukların bazı şeyleri anlayıp sorular sormaya başladığı dönemde daha fazla çocukları kandıramayacağını anlayan Pamuk gerçekleri çocuklara anlatır.Kızı bu durumu kabullenip annesine destek olurken,kandırıldığını hisseden oğlu evden kaçar.Perişan olan ev halkı aramadık yer bulamayınca çareyi Seda Sayan'a gitmekte bulur.Çocuk hala bulunamadı Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler perişan...

UYUYAN GÜZEL

Anlatılan masallar arasında aslında en talihsiz sona sahip olanıdır Uyuyan Güzel ama pek kimse bilmez.Masala göre bir ülkenin çocukları olan Kral ve Kraliçe'nin davet etmeyi unuttukları cadımı,perimi olduğu belirsiz alıngan kişisi tarafından lanetlenen Prenses 15. yaşgününde eline batan iğne sonucu 100 yıllık uykusuna yatar,Şato ahaliside Prenses ile aynı kaderi paylaşır!Prensesi şatoda ki bilimum engeli aşarak öperse uyandırıp ülkenin Kralı olacağını duyan nice koç yiğit bu çetrefilli yolda telef olur.Aradan geçen kayda değer bir zaman sonunda bu engelleri aşarak Prensesi öpmeye yıllar sonra en yakın olan Prens öyle bir şey yaparki,tarih onun salaklığını yazmak yerine sonunu değiştirerek bu olayı örtbas etmeyi tercih etmiştir.Peki nedir bu akla hayale gelmeyecek derecede ki saçma şey derseniz hemen yazayım.Prensesin yanına ulaşan Prens sadece bir not yazıp Prensesin yanına koyduktan sonra mekanı terk eder,Prensin Prensese yazdığı o gizemli notta ise şu satırlar yer almaktadır: "Çok güzel uyuyordun,uyandırmaya kıyamadım Prens"!

Rivayete göre Uyuyan Güzel hala uyumaktadır!

KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ

Bibisini yedikten sonra Kırmızı Başlıklı Kızı da çeşitli oyunbazlıklarla mideye indiren kurt,bildiğiniz gibi Avcı tarafından midesi yarılıp Bibigil ve Kırmızı Başlıklı Kız çıkarılıp,yerine taş doldururlmak suretiyle alt edilerek öldürülür.Bu olaydan sonra mutlu yaşamasılarını beklediğimiz kahramanlarımız önce Kötü Kurt'a yaptıkları yüzünden hayvan hakkı savunucu örgütü olan Peta tarafından protesto edilir.Panter Emel'den dayak yerler,Peta'nın geniş yankı bulan protestosu sonucu devlet Avcı'yı hapse,Kırmızı Başlıklı Kızı Islah Evi'ne atar,Bibigil'in ise emekli bağışını keser,sigortasını kaldırır.

KÜLKEDİSİ

Kötü kalpli üvey anası ve kardeşlerinin zulmünden Balo da düşürdüğü kristal ayakkabıların ayağına ülkede uyan tek kız olması sayesinde kurtulan Külkedisi,tam Prensle evlenerek mutlu yarınlara yelken açtım dediği bir sırada nasır lanetine maruz kalır.Ülkedeki kızların nerdeyse tamamı tarafından denenen ayakkabıların nasır bulaştırdığı Külkedisi'nin ayağını kaşıdığı birgün Prens Külkedisi'nin bu mide bulandırıcı durumunu görerek kendisinden soğur ve Külkedisi'ni boşar.Ortada kalmış Külkedisi mecburen döndüğü ana ocağında eskisinden 2 kat fazla çalıştırılır.Bu eziyete daha fazla dayanamayan Külkedisi kendini intihar eder!

RAPUNZEL

Bu masalların belki de tek aklı başında kahramanıdır Rapunzel.Kapatıldığı kuleye saçları vasıtasıyla içeri aldığı Prensin dedikodusunu duyan Cadı anası tarafından "Yollu" denerek evden kovulan Rapunzel,iş için başvurduğu cast ajansının önermesi ile Blendax reklamlarında oynayarak tanınır.Ardından dizilerde,sinema filmlerinde oynayıp,müzik hayatına atılan Rapunzel albüm çıkartarak çok başarılı olur ve paraya para demez.Rapunzel mutludur,Prense ne olduğunu soracak olursanız,babası tarafından karşı Krallığın kızı ile görücü usulu everilen Prens ilk başlarda zorlanacağı ama sonradan 45 yıllık mutlu bir evliliğe yelken açar.

12 Haziran 2009 Cuma

Smoking is Suicide

3 Haziran 2009 Çarşamba

SMOKING KILLS...



SMOKING KILLS 300 TIMES MORE PEOPLE THAN CRIME



SMOKING KILLS 40 TIMES MORE PEOPLE THAN FIRE ACCIDENTS



SMOKING KILLS 30 TIMES MORE PEOPLE THAN POISONING

30 Mayıs 2009 Cumartesi

DÖNÜŞÜM


Gürdal Sansar bir sabah uyandığında kendisini dev bir 63 yaşındaki memur emeklisi aile babası olarak bulur.Sabahın 6:30'da uyanmış olmasına rağmen içindeki delice TRT-1 haber izleme isteğine karşı koyamaz ve yaklaşık 3 buçuk saat boyunca ev ahalisi uyanıncaya dek her saat başı yayınlanan haberleri zevkle izler.Ailesi ile yaptığı kahvaltı boyunca bakkaldan aldığı Erzincan Tulum peynirini öven Gürdal Sansar,kahvaltıdan sonra kahveye gitmek için evden çıkar.Yolda karşılaştığı üniversiteli ,daha doğrusu üniversitede okuduğunu sandığı Açıköğretim öğrencisi yiğeni Tunç 'a "Annenler nasıl","Okul nasıl gidiyor","Askerliği naaptın","Evlenmeyi düşünüyormusun", sorularını istem dışıda olsa inanılmaz bir hazla sorup,yaklaşık bir 35 dakika boyunca Tunç'u yol üzerinde esir alan Gürdal Sansar,en son "3 alacan 5 alacan ama sigortalı bir işe girecen" diyerek Tunç'u hayattan bezdirme işlemini bitirdikten sonra gittiği Dostlar Kırahathanesinde kendisi gibi memur emeklisi olan kadim dostu Burak Yakar ile iki el tavla atar.Burak Yakar'ı iki mars bir oyun ile yenen Gürdal Sansar hergün olduğu gibi tavladan sonra,kendisi gibi emekli arkadaşlarıyla hükümet hakkında ve çokça doğalgaz faturaları hakkında konuştuktan sonra akşam yemeği için eve gider.Eve gitmeden önce Manav Selçuğa uğrayan Gürdal Sansar,her zaman yaptığı gibi karpuzunu kendisi seçerken futbol hakkında sohbet ettiği Beşiktaşlı manava "Bu sene sizsiniz şampiyon ama Avrupa Fatihini gör sen seneye,Avrupa Fatihini" der.Sohbet esnasında karpuza şaplatma yöntemi ile çıkan sesten iyi olduğunu düşündüğü karpuzunu alıp eve giden Gürdal Sansar,eve geldiği zaman misafirliğe kocası ile gelen kızını görüp sevinir.O akşam kendisine katılan kızı ve damadı ile birlikte akşam yemeği yedikten sonra damadıyla da karşılıklı iki el tavla atan Gürdal Sansar,tavladan sonra hanımının dilimleyerek servis ettiği karpuzu beğenen damadına karpuzu kendisinin seçtiğini belirtip kendisi ile içten içe gurur duyarak bu seferde karpuzu övmeye başlar.Kızını ve damadını eve yolcu ederken eve geç gelen oğluna sitemkar bir bakış atan Gürdal Sansar,misafleri yolladıktan sonra eve geç gelen oğluna fırça atar."Bu evin bazı kuralları var","Burası otel değildir","Serserimi olucaksın başımıza","Yıkıl karşımdan" gibi kızgın baba cümlelerini yüksek sesle söylerken araya girmeye çalışan hanımınada kızan Gürdal Sansar "Ne haliniz varsa görün" dedikten sonra yatmak için yatağına girer.Uykuya daldıktan sonra gün boyunca olup bitene anlam veremeyip içinden "Noluyo lan" diyen Gürdal Sansar,o sabah uyandığında kendisini kahvaltıda övdüğü Erzincan Tulum peyniri olarak,sonraki sabah memur arkadaşı Burak Yakar,ertesi sabah ise dev bir Adana Karpuzu bulduktan sonra,en son tekrar eski haline gelir gibi olup, kendisini en son dev bir Doğalgaz faturası olarak bulur ve hakkın rahmetine erer...

R.İ.P

Gürdal SANSAR (1946-2009)

İyi bir baba

Sadık bir koca

Tuzlu bir Erzincan Tulum Peyniri

28 Mayıs 2009 Perşembe

PORNOTİKA(KOLAJ)



Daha bir delikanlı(dürüst anlamında aşırı feminen bacılar) işi aslında porno,politikadan özellikle bir takım politikacıdan!Aşşağıda ki linkde,Flickr'de ki bu delikanlı çalışmanın yapılma amacını anlatan çok güzel bir açıklamaya yönlendiriyor insanı,tıkla hele bir yönlen hemi,bak ne var ne yok...

Politika'da Pornografi

24 Mayıs 2009 Pazar

ÖLÜM



Ölüm sağımda
Ölüm solumda
Ölüm 100 metre ilerde, kime sorsan orda!
Ölüm garip,
Ölüm saçma,
Ölüm olağan
Ama asla alışılamayan...


Ölüm hakkında hissedilenler,ölümü algılama şekline dair yazılabilecekler o kadar çok ki,o kadar olur yani.Ölüme hep uzaktan bakan bende yakından baktım bu haftaiçi,sarsılmadım,dağılmadım,sadece baktım,çok bildiğimiz bir şeyi ilk kez gibi algılamadım ama algılayanlara baktım,toprak ve gerisi...Ölümün kendi içinde barındırdığı mizahı,ironiyi sadece bakan görür.Ben ucundanda olsa azıcık gördüm,hasta ölenlere "Öldü de kurtuldu",yaşlı ölenlere ise "İyi yaşadı" temennimsi klişelerini az zamanda çokça gördüm.Yapacak bir şey yok ölen içiN biz geride kalanlar adına,belki anılar,ötesi yok...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

ÜSTÜN ALMAN TEKNOLOJİSİ?

Üstün Alman Teknolojisi hangisi ki?



Fakir marka ev aletleri mi?


Woswos lakaplı Beetle'mi ?

Giyim devi Adidas'mı?



Alman Milli takımı ve Chelsea'nin yıldız oyuncusu Michael Ballack'mı?



Yoksa Beşiktaş'lı oyuncu Fabian Ernst'mi?

Hangisi!

14 Mayıs 2009 Perşembe

UYY


"Sahte aydın gömleği giyenler kulak versin
Mesul diyen şu halkı yiyenler kulak versin
‘Hepimiz Ermeniyiz’ diyenler kulak versin
Kıbleye karşı yaptı alayınız çişini
Sizin gibi aydının 7’den 70’ini

Alayınız Nobellik bir Orhan Pamuk’sunuz
Ve hatta bana göre ondanda yamuksunuz
Türk’ün canı yandı mı, gözleri yumuksunuz
Kör olur görmezsiniz, Ermeni’nin geçmişini
Sizin gibi yazarın 7’den 70’ini

Meşhur bir Atasözüdür, domuz gönü post olmaz
Ermeni’den dost olur ama sizden dost olmaz
Bir ülkede ihanet bu kadar serbest olmaz
Ah dostum bulmak zor Türkiye’nin eşini
Sizin gibi aydının 7’den 70’ini."


Ünlü Türk düşünürü ya da düşünmezi(!) İsmail Türüt gene kendince yardırmış bir şeyler.Baktı komik laz şarkıcılıkta ekmek yok işi milliyetçiliğe vurdu ama vurmasaymış keşke.Sadece bir yerlerde terlemeye devam etseymiş uyyy!

Karikatür:Erdil Yaşaroğlu

8 Mayıs 2009 Cuma

ŞARAP ÜZERİNE


Gecenin bu saatinde şarap bardağında voktakımı usulca yudumlarken birden bire şarap hakkında bir tespit yapasım geldi ki,bana ara sıra vahiyle iner bu tespitler şimdi gene öyle oldu ve ben bu tespiti sizinle paylaşmak istedim,heralde yarın da arkadaşlarımla paylaşarak onların kafasını şişiririm...


Efendim entel ortamların gözde içkisi olan şarabın diğer içkilere nazaran garip bir durumu var.İçki servisinin olduğu herhangi bir sergide etrafın en cool sanat aşkıyla yapıp tutuşuyor gibi şekil abilerini ve ablalarını içki servisi başladığında Halk Ekmek kuyruğunda ki Emine teyzeye,Kenan amcaya çeviren bu içkinin kişiyi vezir de,rezil de eden bir anı var.Misal bu şarabın kalitelisini(pahalısını) içtiğinde kişinin diğer insanların nezhinde büründüğü elit insan görüntüsü,entellektüel bünye intibası içilen aynı içkinin markasızı ve haliyle daha ucuzu içildiğinde kişiyi o elit görüntüsünden arındırıp,şarapçı kisvesine sokuyor.Halbuki içilen içkilerin cinsi aynı fakat bürünen kılık farklı.Bir nevi "Ye kürküm, ye!" durumuda diyebiliriz,kimse demezze en azından ben öyle derim.Aynı durumu bir votka da olsun,bir bira da olsun göremeyiz ama Fransız etkisiyle aşkın içkisi,melankolinin yoldaşı sayılan bu içki de durumlar böyle.Bir dakika önce 1981 yapımı bir kırmızı Petrus şarabı içen elma saplı şapkalı,fularlı ve sakallı entel abiye,bir dakika sonra öz be öz Güzel Marmara şarabı içirdiğin vakit abinin şapkası ve fuları düşüyor,üzerinde ki röbdeşambr eski bir paltoya evrimleşerek abiyi Şarapçı Niko kılığına sokuyor,acı ama gerçek bu.Burdan çıkarılması gereken derse gelince Terli terli su içmeyin derim,ne dersi lan hayat bilgisi kitabımı bu olum,yazdım bitti yok kıssadan hisse durumları ya da var sen seç...

7 Mayıs 2009 Perşembe

NO YOUTUBE LAND



Dünyanın en popüler video paylaşım sitesi olan Youtube'un ülkemizde ki ne idüğü belirsiz yasağının üzerinden 1 sene geçmiş.Hani başbakanın "Ben girebiliyom ki" dediği site var ya o.Kim bilir bizim internette yapamadığımız neleri yapıyordur Mister Tayyip?

Başbakan size bir titreşim gönderdi!

1 Mayıs 2009 Cuma

1 MAYIS






1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı kutlu olsun!


Foto by Erik

28 Nisan 2009 Salı

DALDAN DALA


Bu post-dizisinde çeşitli konular hakkında ki beyin fırtınası tadında ki görüşlerimi dalda dala atlarcasına sizinle paylaşacağım,bakalım ortaya neler çıkacak,şu an bende bilmiyorum,başlasın bakalım...

UYKU:

Daha önce Madde Bağımlısı postlarının birinde yazmıştım bu uyku olayının bana garip geldiğine dair görüşlerimi belirtmiştim,gene belirtiyorum o zaman da garip geliyordu şimdide.Uyku dediğimz olay biraz "İki ucu,boklu değenek" gibi bir şey.Misal az uyusan olmuyor,ee çok uyursan da olmuyor,bunun ortasını uyuyabilenlere ise anne diyoruz,baba diyoruz,dayı diyoruz.Gün içersinde her türlü yaşamsal belirtiyi gösteren insan mevzu bahis uyku olduğunda yarı ölü vaziyette kendisini beklemeye alıyor ve ortalama 8 saat hayatından giden süre sonucu ama dinlenmiş ama dinlenememiş bir halde uyanıyor.Uykunun kafası da en az kendisi kadar ilginç,misal geçen gün rüyamda Real Madrid-Barcelona maçını izliyordum ve Barcelona 7-2 öndeydi,Real Madrid'de daha fazla gol yememek için kalesini gemiyle kaçırsada nafile,Messi yüzerek gemiye ulaşıp golünü atıyordu gene.Rüya dediğin olayın en mantıklıları bu şekilde oluyor,garip bir halü kafası var ama biz uyuduğumuz saatler boyunca bilinçaltımızın çeşitli oyunları ile bunlardan binlerce görüyoruz,bu etkiyi yaratan keyif verici maddeler de var ama onlar vucüda son derece zararlı fakat uyku yararlı,o zaman uykuya bir nevi yararlı uyuşturucu diyebilirmiyiz bence deriz...

KAFALAR:

Uyuşturucu,halü kafası dedik madem ben size en fena kafayı söyleyeyim mi,en fena kafa Bebek kafası.Bildiğin yeni doğmuş,ağlayan,sıçan küçük insanlar var ya onlar.Düşünsenize dünyaya yeni gelmişsiniz ve orda ki herşey sizin için yeni, bunun neticesinde de gördüğünüz her şeye şaşırabiliyorsunuz,gülebiliyorsunuz,ağlayabiliyorsunuz.Bugün yaşlı bir teyze gelip suratınıza doğru çıngırak sallasa sizin için pek anlamlı olmayabilir ve birşey ifade etmeyebilir ama aynı yaşlı teyze çıngırak sallama eylemini bir bebeğe yaptığında bebek keyiften dört köşe oluyor hem şaşırıyor hem gülüyor.Neden çünkü daha önce görmemişki bunları lavuk,bir bebeğin bütün günü şu şekilde geçiyordur tahminen "Aaa adam,aaa kadın,aaa kaşık,aaa televizyon,aaa saç,aaa ışık..."!O yüzden bence illegal madde üretici arkadaşlar bu kafayı sağlayabilen bir madde üretebilirse paraya para demezler.Ya da vazgeçtim bırakalım herkes bebek kafasını bebekken yaşasın...

DENYOLUK:

Peki bebekken yaptıklarımıza ne denebilir.Hepimiz dünyaya yeni geldiğimizden ortamın raconunu bilmediğimiz için mecburen anneye bağımlı bir şekilde yaşamımızı sürdürdük.O zamanlarda yaptığımız bir çok hareket misal acıkınca ağlamak,altına tuvaletini icra etmek,yemeği tükürmek gibi şeyler mental yetersizliğimizden dolayı hoş karşılandı,bu hareketleri şimdi yaparsan tabi ki yadırganırsın ve mental açıdan bir sorunun olup olmadığı sorgulanır.Fakat atıyorum çocukluk da bilinçli yaptığın bir takım denyoca hareketi gençken yapmaya kalkışınca ya ilgi çekmeye çalıştığınız düşünülüp yadırganıyorsunuz ya da çocukluk etmekle itham edilip yargılanıyorsunuz.Çok değil bundan bir 7-8 sene önce düz duvara tırmanmak,sokakta top oynamak,helikopter görünce kızılderililer gibi bağırmak çocukluğun bir getirisi olarak hoş karşılanabiliyor ama bu hareketleri şimdi yaptığınızda büyük tepki görüyorsunuz.Aynı şey gençlik ve orta yaş paralelinde de geçerli.Gençken yaptığınız her türlü çılgın hareket,o yaş grubunun getiridiği kanı kaynayan yapıya bağlanıp kabul görüyor ama bu hareketleri 30 yaşında ya da daha yaşlı iken yaparsanız "Eşşek kadar adam" oldun başlangıcına sahip kınama cümleleriyle karşılaşıyorsunuz,o yüzden burdan yetkililere sesleniyorum lütfen her türlü denyoluk hakkımız engellenmesin...

KISIR-DÖNGÜ:

Bebeklik başlangıç,çocukluk denyoluk,yaşlılık olgunluk dönemleridir insanın.Gençlik dediğimiz şey ise kişinin en hevesli,en üretken olmak istediği dönemleri olup deli-doluluk ve kanı kaynamak gibi mezaci yakıştırmaların yapıldığı dönemdir.Bu dönem kişinin en çok tavsiye aldığı ve gene en çok bu tavisyelere kulak asmadığı dönemdir.Tavsiyeyi veren ise gene bir dönemler gençlik müessesinden yolu geçen olgun insanlar olup,bu dönemde gence verdiği tavsiye konusu hakkında ister çok engin bilgiye sahip olsun,isterse hiç bir fikri olmasın gene de tavsiyesini verir çünkü o yaşlıdır,yaşamıştır.Hem de bu tavsiyeyi veriken "Şimdi sana söylediklerim bir kulağından girip bir kulağından çıkacak ama..." lı dinlenmeyeceğine dair olan sağlamasını da yapmış olmasına rağmen,dedim ya o yaşlıdır gence göre,gençte çocuktur yaşlıya göre,biri anlatır biri dinlemez bu böyle devam eden bir kısır döngüdür yüzyıllar boyu kimsede çıkıp bu duruma dur dememiştir ve demeyecektir...

TEYZELER:

Tavsiye veren kişilere yaşlı diyoruz,kimi zaman annemiz,kimi zaman dayımız,kimi zaman da bir aile dostu oluyorlar,ortak noktaları yılca bizden fazla yaşamış olmaları,genelde seviyoruz kendilerini ama bu yaşlıların bir de fenaları vardır onlara da "Teyzeler" diyoruz.Anne yarısı olmayan bu teyzeler 45 yaştan başlayarak 100 küsürlü yaşlara kadar çıkan temsilcileri vardır.Bu teyzelerin en en en fenası da "Toplu Taşıma Teyzeleri"dir.Her yerde karşımıza çıkan teyzelerin en fena modeli olan 3T Teyzeleri otobüs,minibüs gibi çeşitli toplu taşıma araçlarında karşımıza çıkarlar,sabahın körü denebilecek kadar erken vakittede,gecenin yarısı denebilecek kadar geç bir vakitte de karşımıza çıkması muhtemel olan bu teyzelere yer vermeme gafletine düşen her genç insanı teyzelerin gazabına uğrar.Siz siz olun bir toplu taşıma araçlarının gerçek hakimi olan bu şahsiyetlerin koltuklarına oturma ya da yer vermeme gafletinde bulunmayın yoksa "Şimdi ki gençler" ve "Saygı" kelimelerin bolca geçtiği toplu taşıma halkının üzerinden size gelen kafa şişirici nutukları dinlemek zorunda kalırsınız...

TOPLU TAŞIMA:

Herkesi ve özellikle teyzeleri gideceği güzergaha belli bir ücret karşılığında bırakan toplu taşıma araçlarında teyzelerin manipüle etmediği zamanlarda müthiş bir Kibarlık Zinciri vardır.Herkesin zaman zaman şöförün arkasında ki 3'lü koltuğun en sağında ki koltuğa oturmak suretiyle geçici muavin olduğu minibüslerde ki bahsettiğim kibarlık zinciri biraz otomatiğe bağlanmadan kaynaklanan bir şey olsada ortam içinde ki kibarlık zinciri,geçicide olsa güzeldir.Para uzatırken her yolcunun bir önündekine söylediği cümle sonunda ki "mısınız", edilen teşekkürler,zaman zaman gördüğümüz yer verme hareketleri bahsettiğim Kibarlık Zinciri'nin bir ürünüdür.Hayatında hiç kimseye en ufak bir rica da bile bulunmamış kelli felli adamaları,ortamın getirdiği sürü psikolojisi ile bu Kibarlık Zinciri'ne uyarken görebiliriz.Belki çok içten değil,belki içten içe nefret ediyor insanlar bu kibarlıktan ama sonuçta kimsede kayıtsız kalmıyor,o yüzden güzel şey bu toplu taşıma...

KELLİK:

Kelli felli adamlar dedim de aklımageldi,aslında kellik de çok saçma birşey değilmi.Vücudunun karış karış her sanitemetre karesinde çıkan ve belkide çıkmasını istemediğin tüy topluluğu, bir vucüdun en önemli bölgesi olan başta zamanla yeterli miktarda çıkmayarak dökülmeye başlıyor.Yıllar geçtikçe bir zamanlar devlet arazisi olup,sonradan uydurma yasalarla talana çevrilerek,bütün ağaçları kesilen çorak araziler haline gelen kafa bölgesi,kişiye kel yakıştırılması yapılmasına neden oluyor.Hayır madem çıkmayacaksın her yerde çıkma,eğer çıkacaksanda her yerde çık.Burdan bilim adamalarına,özellikle kel bilim adamlarına sesleniyorum çünkü saçlı bilim adamı iki uğraşır üçüncüde sıkılıp vaz geçer,ama halden anlayan sen kel bilim adamı bul artık şu kelliğin çaresini.Bunu dökülen saçları ve babasının pürüzsüz kafasında geleceğini gören bir gencin yalvarışı olarak görde kurtar şu saçları.Nerdesin bilim bana yardım et,ayrıca alacağın olsun keratin...

BİLİM:

Düşününce kimse bana gelip yok Cern'de ki deney evrenin sırrını çözecek,yok bilmem hangi bilim adamaları DNA kodunu çözmüşler,yok herif kopyalayacaklarmış gibi egzantirik bilimsel şeyler demesin,daha kelliğe çare bulamadılar yıllardır,gidip birde evrenin sırrını mı çözüceklermiş,hadi sizde!Hem allasen evrenin sırrını çözücende ne olucak,sanki evrenin sırrını evinde Yaprak Dökümü'nü izleyen Nejla teyze çokmu anlayacak,mukadderiyat diyip geçicek.Alemin tavşanı sizmisiniz olum,kelliğin çaresini bulunda hem Nejla Teyze'nin hem de benim hayır duamı alın cennette yeriniz garanti olsun...

HEDEFLER:

Cennet konusunu teyzelerle ilişkilendireyim istiyorum şu an.Cennet nedir önce iyi bir dindarın,sonra iyi bir insanın gideceği yerdir.Cennet sabah akşam demeden 5 vakit namazını kılıp,kitaba göre hayatını biçimlendiren insanın bir nevi Öss sınavıdır ve en büyük hedefidir.Hedefler dediğimizde ise her insanın iyi kötü bir hedefi vardır,kimisinin gayesi az önce yazdığım Müslüman insanın gayesi gibi olurken kimisinin en büyük hedefi maddiyata dayalı bir zenginlik iken kimisi de manevi değerler peşinden koşar.Bu önce maneviyatta gönül vererek girilen işlerden biriside Sinema-Televizyon sektörüdür.Bu sanata ilk başta kendini adayan her insanın eminim bu işin okulunu okur iken bir takım hedefleri ve bir hayli hevesi vardır.Peki sorarım size bu hevesi olan genç nasıl oluyorda bir süre sonra sadece Teyzelere hitap eden işlere imza atıyor.Yaprak Dökümü,Binbir Gece,Parmaklıklar Ardında...ve benzer diziler hep teyze dizileridir ve bu dizileri yapan insanların eminim ki hedefledikleri şey sadece teyzelere hitap eden ürünler ortaya koymak değildir,ha dersen ki iş para olayı evet derim,geçinmek için para kazanmaları lazım ama yeterli parayı kazandıklarında da güzel işlerde sunmak lazım ee ortada o da yok nasıl olacak o zaman bu işler.Maskeli Beşler,Çılgın Dersane ve muadili olan Bayram günlerinde 6-7'şerli erkek gruplarına hitap eden filmlere hiç girmiyorum bile ama teyzeler için bu ülkede bu kadar ürün(diziler,sabah programları,yarışma programları) ortaya konulması düşündürücü.Benim hedefim bu konuyu bir şekilde teyzelere bağlayıp yazıyı bitirmekti ve amacıma ulaştım,amaçları olan arkadaşların da bir gün hedeflerine ulaşmasını temenni edip bu ilk Daldan Dala postunu bitiyorum,öpüldünüz...

25 Nisan 2009 Cumartesi

BIRAK PEŞİMİ OBAMA




Bugüne kadar bu bloga Obama için gerek yurt dışında ama özellikle yurtiçinde yapılan türlü türlü absürtlüklerin bir kısmını taşıyıp, gülüp eğlenmiştik.Neler yoktu ki bu absürtlükler içinde Obama türküsünden tutta,Baracklava adlı baklavadan,çocuğuna Obama ismini koymaya çalışan adamdan,Flaş Tivi'nin suratını siyaha boyayarak Obama'ya çağrı yapan spikerine kadar bir sürü absürtlük işte.Demiştim halkımız bu Obama olayına çok fena atladı,oyuncakmı zannediyorlar bu adamı felan.Artık sıkmıştı bu Obama enflasyonu,Obama ülkesine gittide biraz rahatladık felan ama anlaşılan o ki benim peşimi bırakmamış.Geçen hafta gezmek için arkadaşlarımla gittiğim Heykel Müzesin'nin yakınlarında gördüğüm Kartal'mı Şahin'mi olduğunu kestiremediğim arabanın tamponunda yukarıda ki logoyu görüp dumur oldum ve hemen telefonun kamerasıyla çekip gördüğünüz gibi sizinle paylaştım.Kim niye ya da hangi mantıkla bu şahanemtrak olayı gerçekleştirmiş bilmiyorum ve diyecekde bir söz bulamıyorum,şu Obama enflasyonun benim adıma en güzel tarafı uzun süredir görmediğim bir arkadaşımı televizyonda Obama ile tokalaşırken görmemdi,bana başka bir getiriside yoktu,aynı şekilde ülkemize de yok ama halkımız atladı bir kere üzerine,bilmem anlatabildim mi?

16 Nisan 2009 Perşembe

8 MADDEDE FUTBOLCU TAVLAMA




Geçtiğimiz sene Beşiktaş'a transferine ramak kala Youtube'da ki yakışıksız görüntüleri yüzünden,Beşiktaş'ın transferinden vazgeçtiği ve şu an Bundeliga takımlarından Karsruher'de oynayan sansasyonel Hırvat oyuncu Dino Dpric'in,en az kendisi kadar sansasyonel olan şarkıcı,manken ve kimi kaynaklara göre de eski bir Playboy modeli olduğu iddia edilen eşi Nives Celcius,gene sansasyonel bir olaya imza atmış.Az önce saydığım vasıfalarının yanına şimdi de köşe yazarlığını ekleyen Nives Celcius, Alman Bild gazetesine yazdığı köşe yazısında,evlilik çağına gelmiş genç kızlar için 8 maddelik bir "Futbolcu nasıl tavlanır" yazısı hazırlamış. 3. maddesi Neşeli Günler filminde Ayşen Gruda'nın Şener Şen'e uyguladığı "Annem göster ama elletme dedi" taktiğine dayanan yazının kalan diğer faydalı maddeleri aşşağıdakiler:

1- Sakın bir futbolcuyla olduktan sonra, diğerine gitmeyin. Eğer bir futbolcuyu evlenmeye ikna edemediyseniz, işiniz diğerinde çok zor. Futbolcular arasında büyük bir arkadaşlık bağı vardır.

2- Hiçbir randevuda para ödemeyin. Onlar çok para kazanır ve kadınlara para harcamaktan hoşlanırlar. Bunu göstermek isterler, gençlerdir. Bırakın parayı o ödesin.

3- Sakın kendinizi tamamen açmayın. Bir yanınız mutlaka gizemli kalsın. Sizi tam keşfettikten sonra, bırakır başkasına gider.

4- Hiçbir zaman onu bunaltmayın. "Neredeydin, saat kaç, kimleydin, niye geç kaldın" bu soruları asla sormayın. Onlar gençtir ve biraz da yaşamaya ihtiyaçları var.

5- Zor maçlardan önce onu yormayın. İyi davranın sevecenlik gösterin. Futboldan anlamaya çalışın. Kaybettiği bir maç sonrasında onu en iyi teksin edecek şey, güzel bir sekstir.

6- Seks hayatınız muhteşem olmalı. Seks sporcular için gereklidir. Sakın sizden sıkılmasın.

7- Hemen evlilik ve çocuk konularına girmeyin. Onu bunaltırsınız. Futbolcular, evlendiğinde sanki kadınlara bir iyilik yaptıklarını veya başına talih kuşu kondurduklarını düşünüyor. Bu çok doğru ama dışarı vurmamaya çalışın. İstekli görünmeyin.

8- Onu hep düşündüğünüz gösterin ama aptallık yapıp alçak gönüllü olmayın. Verdiği pahalı hediyeleri sakın geri çevirmeyin. Ancak siz de ona küçük ucuz şeyler alabilirsiniz.



Artık Nives hanım kızımızın yazdığı maddeler ne kadar doğrudur,ne kadar yanlıştır bilemem ama bu maddelerin doğruluğunu bu işin Türkiye'de ki duayeni olan Esra Balammir'e sormak lazım.Hatırlarsınız bir ara içinde Yusuf Şimşek,Ali Güneş ve Serhat Akın'ın bulunduğu bir aşk dörtgeni ile bizim kulübe musallat olmuştu kendileri...