30 Nisan 2010 Cuma

LUGANO SEPULTURA KONSERİ





Sonisphere'de görüşürüz Lugano.

BİR ÇATAL ZEVKİMİZ VARDI



Bu sünnetsizlerin yaptıklarına akıl erdirmek zor.Kimi ve daha doğrusu çoğu zaman pozitif anlamda fakat kimi zamanda şimdi ki gibi İsviçreli bilim adamları tadında gereksiz ve işgüzarlık içeren anlarda,negatif anlamda.Ne yapmış bu Baba,Oğul ve Kutsal Ruhçular,moda dünyasının özellikle yaz aylarında biz erkeklere büyük bir lütfu olan düşük belli pantolondan vazgeçmeyen hatunlara demişlerki,düşük belli pantolon giymeyi çok seviyorsunuz ama kıç çatalımda gözükmesin mi istiyorsunuz işte size bizim buluşumuz olan Göt Çatalı Kapatıcı-1500.Gavurların Backtacular adını verdiği bu parça afedersiniz göte monte edilmek suretiyle,kıç çatalını kapatarak olası bir frikiğe mahal vermemeyi amaçlamış...Dedik ya safi işgüzarlık,ekmeğe kan doğramaktan başka bir şey değil,şu ayına oyuna harcadıkları zamanı birazda derslerine verselerdi şimdi Boğaziçi'ni kazanmışları ama nerde,varsa yoksa zirzopluk.



Ha ben bunu beğendim kendime almak istiyorum diyen gacılar ya da kız arkadaşıma almak istiyorum diyen abiler varsa buradan buyursun.Açıkçası bende ailemizin Tesisatçısı Necip ustanın kıç çatalına maruz kalmamak için bir tane alarak kendisine hediye etmeyi planlıyorum.

YODA:Luke,you must not go.



Resime bakıpta anlam veremeyenler için Star Wars'un senaryosu diyeyim.

GOL SEVİNCİ



Roger Milla'nın "Gol sevinci" konulu reklamını izlemişsinizdir.Futbolun gol kadar önemli ve eğlenceli yan öğelerindendir gol sevinci...şeklinde lafı uzattıkta uzatan sıkıcı bir giriş yapmayacağım,sadece videodaki şahane gol sevincine bir bakın ve futbolun her anında "zekanın" ne kadar önemli bir şey olduğunu anlayın efenim!

29 Nisan 2010 Perşembe

BARCELONA:1-INTER:0



Guus Hiddink kimdir,kariyeri tartışılmaya bile mahal vermeyecek başarılarla dolu bana göre Dünya'nın en başarılı 5 teknik adamından biridir.Peki Jose Mourinho kimdir,dünyanın en iyi teknik direktörümü bilmem ama açık ara egosu en yüksek teknik adamı olduğunu söylersek abes kaçmaz herhalde(Söz Yılmaz Vural'dan dışarı)...

Geçen sene Barcelona'nın rüya takım olma yolunda önüne en büyük taşı koymak üzere olan Hiddink'li Chelsea bu gayeye hangi yolu izleyerek ulaşmak üzereydi,sadece karşısındaki takımın potansiyelinin farkında olup haddini bilen bir oyun oynayarak.Hiddink büyük hoca olmasına rağmen haddini bildi,oyuncuları milyon dolarlık futbolcular olmasına rağmen hadlerini bildi,hatta Chelsea taraftarı dahi haddini bildi,kısacası Chelsea haddini bildi,kupa yolunda tek hataları "fazlasıyla" hadlerini bilmeleri oldu,kendi sahalarında 1-0 önde oldukları maçta 10 kişi kalan rakiplerinin üzerine gitmekten korktular ve cezasını 90+4'de Iniesta'nın ayağından yedikleri golle çektiler.Dedik ya dünyanın egosu en yüksek hocası Mourinho diye,evet ego had safhada ama kendisini Special One diye takdim eden adam dahi haddini bildi bu gece,ilk maçta Eyyafyallayöküll'ünde yardımıyla rakibini 3-1 yenen Inter bu gece rakibine oynadığı futbolla bir nevi iade-i itibar yaparak,4-3-3 oynamasına rağmen sadece topun gerisinde kalarak skoru korumayı düşündüler.11 kişiyken ortaya koydukları oyun ne ise 10 kişiykende aynısını sürdürdüler ve istediklerini aldılar.Tabi Motta'nın kırmızı ile birlikte Bojan'ın verilmeyen golü gecenin skandallarından olsa da kazanan Mourinho oldu...



Bu eşleşmenin Messi ile birlikte reytingi en yüksek adamı olan Mourinho tabi ki kazanan bir Mourinho ne yapacaksa hepsini yaptı keza hakkıydıda,kupayı alırmı almazmı bilemem ama oyuncu değişikliklerinden oyun sistemine zamanında Rivaldo'nun rövaşatasıyla bağlandığım bu takımın 90+4'te bile sisteminden ve oyun planından vaz geçmeyerek ayağa pas yapması beni bugün bu takıma tekrar tekrar bağlayan ve keyif veren yegane şeydir.Futbol kendi hikayesini yeniden yazarken Katalanları finalde görememek benim adıma üzücü ama finaldeki adamlardan birisi Mourinho,diğeride Van Gaal olunca yazılacak yeni hikaye şimdiden beni heyecanlandırıyor!

NOT:Real'lilerin ve Milan'lıların dua ettikleri günde Real'liler daha Müslüman çıktı,şimdi Milan'lılar için adak adama zamanı!

26 Nisan 2010 Pazartesi

BİY UNITED:5 - THE TIGERS:2(BİZİ SADECE TANRI YARGILAR)


Yapamazlar dediler,başaramazlar dediler,o kız size bakmaz dediler...İlk maçta aldığımız şansız 10-0'lık skordan sonra takım olarak adeta yıkılmıştık,soyunma odasında başlar öne eğilmiş,çıt çıkmıyordu ama gerek başkanımız Zoban,gerekse takımın kalecisi,kaptanı,sportif Direktörü,Noat Samisa Salih'in yaptıkları telepatik motive edici konuşma ile Biy United formasının herkese nasip olmayacağını bilen bizler ikinci maçta toparlanarak güçlü rakibimiz The Tigers5-2 gibi net bir skorla yenerek armanın gururu olmayı başardık.

Kalesinde devleşen Salih(Noat Samisa),defansın sigortası Varol Döken,orta sahanın belkemiği Ömer Behram(Jesus Almeyda),forvettin arzulu bal yapmayan arısı Göksel Çoğalan(İlk 11) ve başkanımız Zoban'ın takıma katmak için hiç bir masraftan kaçınmadığı yıldız oyuncular Tuncay Yavuz(Flying Dutchman) ve İsmail Demirayak'ın müthiş performansları takıma yeni soluk olarak bu maçta katılan Avrupa futbolunun kurt hocalarından Emre Özcan(Tardini Büfe)'ın taktik dehası ile birleşince rakibimizi yenmek pek zor olmadı.Bu maç takımımız için bir milattı,bugün ilk galibiyet,yarın ilk liderlik ve daha sonra Avrupa Şampiyonluğu,bizlerde pek inanmadık ama sizler inanın yeter!

24 Nisan 2010 Cumartesi

THE ROYAL TENENBAUMS


Wes Anderson'un dehasından hala yararlanmadıysanız The Royal Tenenbaums bunun için iyi bir fırsat!

23 Nisan 2010 Cuma

23 NİSAN



23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın arifesinde "Çocukların" zorla çocukluktan çıkarıldığı ülkemde,herkesin 23 Nisan'ı kutlu olsun...

Bugün 23 Nisan,Nefret doluyor insan!

22 Nisan 2010 Perşembe

BAZEN FUTBOLU HİÇ SEVMİYORUM

Bilica çukur kazmış,Keita billuru tutmuş,Samiyen'den adam atlamış,Demirören Federasyon başkanına mesaj atmış ve falanmış ve filanmış...Günlerce daha doğrusu haftalarca,aslında bazen yıllarca yaygara kopardığımız ve gündemi oluşturan konular hep bir oyunun ekseninde gelişiyor ve biz o oyun yüzünden kimi zaman eşimize,dostumuza dahi gönül koyabiliyoruz ama biliyormusunuz bu kadar basit bir oyun için gösterdiğimiz reaksiyonun çeyreğini hayatın bazı alanlarında gösterebilsek bugün Siirt'te küçücük çocuklardan yararlanmaya çalışan 100 kadar yüzsüz,ne bu düşünmesi bile iğrenç harekete tenezzül edebilirdi ne de çarpık zihinlerinden geçirmeye cesaret ederlerdi...

Kadın olan anayı,bacıyı "namus" ekseninde kutsal sayan bu toplumda,zorla "Kadın" yapılan 7 küçük kız aklıma gelince hem futboldan,hem futbol için çıkardığımız yaygardan,o yaygarı çıkaranlardan ve onlardan biri olarak kendimden nefret ediyorum.Futbol fena halde hayata benzer mi bilmiyorum ama insanlık olarak çok fena bir gol yedik işte onu biliyorum!

21 Nisan 2010 Çarşamba

ECİ VİCİ VOKKE



Sumuuut Kıriminıl!

20 Nisan 2010 Salı

INTER:3 - BARCELONA:1



"Futbol daima içinde barındırdığı ilginç hikayeleriyle mevcut olan çekiciliğini üst düzeye çıkarmıştır" diye yazmıştım 2 hafta önce oynanan Arsenal-Barcelona maçının girizgahında.Kopyala yapıştır yapmadan yazılması zor olan,telaffuzu ise başka bir maceranın konusu olan İzlanda'da ki Eyjafjallajökull yanardağının patlaması sonucu felç olan hava ulaşımının Milano'ya gitmek için 14 saatlik otobüs yolculuğu yapmak zorunda bıraktığı Barcelona,Uefa'nın katı tutumuna ve Real'e giydirdiği demeçleriyle Guardiola yazılacak olan yeni bir hikayenin habercisi gibiydiler.Eşleşmenin diğer tarafında zaten kendisi başlı başına ayrı bir hikaye olan Mourinho olunca maç bambaşka bir çehreye büründü.Hikayelerde pek fazla kötü adam aranmaz ama maç yerine ısrarla Papatyam'ı yayınlamayı tercih eden Star Tv'nin gecenin kötü adamı olduğunu söylemek yanlış kaçmaz sanırım.


Ve o kötü adam yüzünden maçın belli kısmını izleyemedim ama izlediğim anlarda Inter'li oyuncuların olağanüstü alan daraltma çabalarını,Barcelona'yı önce durdurup sonra vurmaya çalıştığını gördüm.Cambiasso,Motta ve Sneijder üçlüsünden,Cambiasso ve Motta önce asist yapacak adam Xavi'yi,ardından gol atacak Messi'yi durdurması ve Sneijder'in ince paslarıyla ileri gönderdiği toplarla bir anlamda vurmasıydı Mourinho'nun planı.Tabi iyi oynadığı dönemde Maicon'un kanadından gelen Pedro'nun golü teori ve pratiğin uyuşmadığı anlardandı.Gezegenin en iyi topunu oynayan Barcelona'ya karşı kendi evinden iyi oynadığın dakikada golü yiyince ne yaparsın ya da ne yapılmalı bilmem ama Mourinho ve öğrencileri yapmaya çalıştıkları şeyi daha iyi yapıp rakip yarı sahada gözükmeye başladıklarında golü buldular.Inter'in iyi oyununa rağmen Eyjafjallajökull'unda etkisinin yoğun bir şekilde hissedildiği savruk Barcelona savunması Milito'nun 3 kişiyi üstüne çekip boştaki Sneijder'e servis yaptığı pozisyonda beraberlik golüne,ikinci yarının hemen başında da Inter orta sahasının Barça'yı ileri uçta durdurduğu pozisyonda kontadan bulduğu galibiyet golüne engel olamadılar.İlk iki golde Barcelona'nın bu tura gelene kadar dahi en zayıf mevkisi olan sol bek aksayınca aynı kanattan Milito'nun skoru 3-1 yapan golü geldi.3-1'den sonra Guardiola çöken sol beke Abidal takviyesi yaparak olası bir 4.golün önüne geçmeyi düşündü.Bu golden sonra doğal olarak oyunu rakip sahaya yıkmaya başladı Barcelona,özellikle 70. dakikadan sonra Inter her ne kadar da bugün İtalya'nın fizik gücü en yüksek takımı olsada Barcelona karşısında skoru 0-1'den 3-1'e getirirken sarf ettikleri enerjinin yorgunluğu ile kendi yarı sahalarına gömüldüler.Pique'nin dahi rakip ceza sahasında gol aradığı 20 dakikalık bölümde,Inter yarı sahasına hapsolsa da Barça'nın olası bir golüne izin vermeyerek skoru çok iyi korudular,Balotelli ve Stankovic'in oyuna girmeleri ile Mourinho tarafında yapılan fizik takviyesi takımı ileri sürüklemeyi başaramasa da,3-1'i korudu...





Sene başında Inter'e gelen ve başarılı bir performans sergileyen Sneijder,Eto'o,Lucio, ve Milito'dan Sneijder'e ayrı bir parantez açmak istiyorum.Inter orta sahasına bariz bir yaratıcılık katan Hollanda'lı,Chelsea deplasmanında Eto'o'ya turu getiren pası verdikten sonra bugünde attığı gol ile takımını oyunda tutarak galibiyette gene büyük rol oynadı.Real Madrid'in kendi evinde ki Şampiyonlar Ligi finaline ulaşmak adına kadrosunda düşünmediği bir diğer Hollandalı Robben ve Sneijder'in takımlarının başarılarında etkin birer rol oynayarak finale yakın olmaları oldukça ironik...





3-1'lik bu skor turun çehresini Inter'e çevirse de tur bitti demek Mourinho için bile erken olur ama turu geçemese dahi Portekizli büyük hoca olduğunu bir kez daha kanıtmıştır bu akşam.Hem Eyjafjallajökull'un yardımını hem de Real'lilerin duasını alan Inter final için oldukça avantajlı,o yüzden şimdi dua sırası Milan'lılarda!

KUBRICK BAŞKAAAN



"O" da nesi diyenler için A Clockwork Orange derim,o ne ki diyenlere vurucu son'un kralı derim ve eklerim izleyiniz!

18 Nisan 2010 Pazar

FENERBAHÇE:1-BEŞİKTAŞ:0


"İnsan ailesini seçemez" diye bir cümle vardır bize sunulanlar ve seçimlerimiz ile alakalı çok derin olmasada anlamlı bir cümledir,işte o cümleyi futbola uyarlarsak ki bu günlerde ne futbola uyarlanmıyor ki(!),"Taraftar futbolcusunu seçemez"diyebiliriz,en azından ben derim.Bu takımda oynayan Emre'sinden,Volkan'ına,Bilica'sından,Vederson'una benim seçemediğim çok futbolcu var ama o futbolcular ki benim tarafı olduğum takımın formasını terletiyorlar, o zaman benim de bir taraftar olarak tasvip etmesemde kimi futbolcuları desteklemek ve yeri geldiğinde savunmak gibi hiç bir yerde yazılı olmayan bir yükümlülüğüm var.Bu yükümlülüğüm bana Bilica kifayetisizinin yapmış olduğu o çirkefçe kazıya karşı cümbür cemaat gösterilen tavıra karşı karşı iki cümle bir şeyler yazmaya itiyor,çünkü o hareket bizim galibiyetimiz önüne geçiyor değil geçti.Evet Bilica belki penaltı noktasını kazarak kendi hatasını gömmeye çalışıyordu,zaten bu tutumu hakem tarafından sarı kart gösterilerek cezalandırıldı,kulüp tarafından da gereği yapılacaktır ama Keita,Carlos'u yumruklayınca "koçum benim" diyenlerle,vakti zamanında Nouma'nın her türlü çirkefliğinden delicesine haz alanların Bilica'ya karşı ortak tutum sergileyip,fair play ruhu sergilemesi gözlerimi yaşartıyor.Benim nazarımda ortada fol veya yumurta benzeri bir şey yokken Semih'in Keita'dan "rol" çalıp kendisini yere atması en büyük çirkefliktir ama Alex'in frikiğinde hakem arkasını döndüğü an usulca topa yaklaşan Beşiktaş barajının yaptığının Bilica'nın yaptığından bir farkı yoktur,gene benim için.



Maç bizim adımıza hiç bir süpriz barındırmıyordu,sakatlıklar dışında çıkacak kadro ve oynayacağımız oyun büyük ölçüde belliydi ama derbi de aynı bizim gibi mutlak galibiyete ihtiyacı olan Beşiktaş'ın sahaya süreceği kadro ve oynayacağı oyun soru işaretiydi ki Denizli döneminin başlangıcından beri Beşiktaş'da durum bu şekilde.İlk 11'inde ki tek gerçek hücumcu en uçtaki Bobo olan ve sahaya 7(ki uç elemanlarından Tello ve İsmail'de savunma kökenli) savunmacı sürüp,4'lünün önüne İbrahim Toraman'ı Alex'i tutması için monte eden Mustafa Denizli'nin önceliğinin gol yememek olduğunu söylemek Amerika'yı yeniden keşfetmeye benzer ama henüz ilk dakikada gelen gol Mustafa hocanın teoride ki fikirlerinin pratiğe geçmesine çok çabuk engel oldu.Erken gelen gol kontrollü oyunumuzu had safhaya çıkarttı,bu oyunu kırabilecek gerekli yaratıcı oyuncuları sahada olmayan Beşiktaş durum böyle olunca duran toplar dışında Fenerbahçe kalesine yaklaşamadı.Devre boyunca hiçbir şey yapmayan rakibimiz karşısında maçı bitirebilecek pozisyonları Guiza ve Alex'in ayağından bulduk ama değerlendiremeyince ilk yarı 1-0 bitti.


İkinci yarı skoru mutlak süretle değiştirmesi gereken taraf Beşiktaş'tı ve Mustafa Denizli bu doğrultuda İbrahim Kaş'ı oyundan alarak orta sahaya Uğur İnceman'ı sürdü.Uğur takviyesiyle pas yapmaya başlayan Beşiktaş,İsmail Köybaşı biraz kıpırdanıp Bobo'ya yakın oynamaya başlayınca Fenerbahçe kalesinde baskı kurdu.O baskıyı kıramadık ama o baskının kalemize tehlikeli pozisyon olarak geldiğini de söyleyemeyiz,ancak maçın kırılma anında Beşiktaş maçta ki en organize hücumu gelişti,Bursa maçını hatırlatan kontra atakta Uğur'un ayağıyla gole çok yaklaşan Beşiktaş bu oyuncunun ıskasıyla bir golden oldu derken hakemin penaltı düdüğü geldi.Skoru 1-1'e getirecek ve arkasına aldığı rüzgarla maçı Beşiktaş lehine çevirecek bir düdüktü bu.Penaltı pozisyonunlarında penaltıyı atmak penaltıcının yükümüdür,penaltıyı attığı için kahraman ilan edilmez ama penaltı kurtaran bir kaleci daima kahramandır ve Volkan Bobo'nun penaltısını kurtararak Galatasaray derbisinden sonra bir kez daha maçın adamı olmayı seçti.Maç aslında yaklaşık 20 dakika olmasına karşın Volkan'ın o kurtarışıyla sona erdi.Maçın kalanında görülen kırmızı kartlar ve yaşanan gerginlik Türkiye'de "Derbi" sözcüğünün sözlükte olmasada zihinlerde ki karşılığı sadece.



Fazlasıyla acı barındıran bir derbiyi daha tatlısınıda içine katarak geride bıraktık.Alex defalarca kez yaptığı sihirini bir kez daha yaptı ve hem bizi şampiyonluk yarışında tuttu hem de adaylardan birini devre dışı bıraktı.Şimdilik ne Bilica'nın yaptığı basiretsizliği ne de haftaya zorlu bir deplasman olan Kasımpaşa maçında olmayacak olmasını düşünmek istiyorum,her şeye rağmen bir derbi galibiyeti yaşadık,şimdilik bunun tadını çıkarmak istiyorum,Alex'in golünü düşünüyorum ve tekrar yaşıyorum.

NOT:Alex'in 3.çocuğu erkek olup adı da Felipe olacakmış,doğar doğmaz alt yapıya yazsınlar Felipe de Souza'yı.

17 Nisan 2010 Cumartesi

ŞAMPİYON FENERBAHÇE


ZİRAAT BANKASI:1-FENERBAHÇE:3

Bu takım şampiyon olacaktı ve Şampiyon oldu.Diğerleri inanmasada olur bizler inandık ya gerisi teferruat.Bu gururu bizlere yaşatan herkese teşekkür ediyoruz,Beşiktaş maçında Sarı Melekler ile alkışlanmayı hak etti Filenin Efendileri.Futbol Kulübü değil Spor Kulübüyüz ve bunun hakkını defalarca olduğu gibi gene verdik.Tekrar söylüyorum Spor Kulübü olmak çok güzel,Şampiyon olmak daha da güzel!

16 Nisan 2010 Cuma

JORDAN


Baseball ile başladık Baseball ile gidelim.Majestelerin Basketbolu bırakıp Baseball'a başlayarak arayışta olduğu günlerden bir kare.

ZİRAAT BANKASI:2-FENERBAHÇE:3


Melekler'in başarılarından sonra her ne kadar yazdığımız yazılar ve gösterdiğimiz sevgi ile iade-i itibar yapsakta Erkek Voleybol takımımızı da es geçmemek lazım.Son şampiyon ünvanlı takımımız 2-0 geriye düşüp 3-2 kazandığı ilk maçın ardında bu seferde Şampiyonluk yolunda ki rakibimizi deplasmanda tie break'e kalan seti 3-2 kazanarak seride durumu 2-0'a getirdi ve şampiyonluk için büyük avantaj sağladı.Tonla servis hatası yaptık,Gardner kritik anlarda dışarı vurdu,Celitans'ı bir türlü durduramadık felan,filhan mansız ama maçı kazanmayı bildik.Filenin Efendileri'ne sevgilerimi yollarken 3. maçın Cumartesi gene Ankara'da oynanacağını ve bu maçı almamız halinde Şampiyon olacağımızı belirteyim...Bu arada Spor Kulübü olmak şahane bir şey değil mi!

BABE RUTH


Baseball izlediğim onca filmine rağmen benim için,maçta aldığı sayıyla(ki o sayının nasıl alındığını da hiç anlamadım)yaşadığı sevinç babasının maça gelmediğini görünce yerini hayal kırıklığına bırakıp üzüntülü gözlerle tribünlere bakan Amarikalı veletten öteye geçmez ama bu oyunun da her oyunun olduğu gibi bir efsanesi olduğunu o efsanenin de Babe Ruth olduğunu bilirim.Babe Ruth bu fotografında,gene bu oyunun bir başka efsanesi olan ve genellikle Amerikan aksiyon filminde ki Amerikalının yurt dışında ki bir Uzak Doğuluya "Amerika" dediğinde tepki olarak "Oovv Yankiiz" reaksiyonu aldığı meşhur New York Yankees forması altında.

SIMPSONS IN IRELAND



ONCE'ı izleyenlere gelsin bu video.The Simpsons'un In the Name of the Grandfather adlı ailenin İrlanda'ya gittiği bölümde tanıdık 2 yüz,daha doğrusu ses var.

15 Nisan 2010 Perşembe

KUPA MELEKLERİ



Uğursuzluk olgusu kimilerine göre batıl inançtan öteye geçmesede ben de ve yaşadığım arkadaş çevremde yoğun olarak üstümüzde bulunduğuna inandığımız,daha doğrusu yaşadıklarımızla "kanıtladığımız" kötü bir lanet gibi sürekli etrafımızda dolaşır.Erkek argosunda "cenabetlik" diye tanımladığımız bu durumu Sarı Melekler'in Eczacıbaşı Yarı Final 2. maçına gittiğimiz arkadaşım Gökhan'ın hatırlatmasına "Melekler o kadar iyi oynuyor ki bizim lanetimiz bile etkilemez" diye cevap vermiştim ki Melekler zaten o maçı eze eze 3-0 rahatça kazanmıştı.Fakat o lanetin Vakıfbank ile oynadığımız ilk maçta setler de 2-0 önde iken ucu ucuna kaybettiğimiz 3. set ile başlayıp,Fenerbahçe Acıbadem'in bu sezon Türkiye'de kaybettiği ilk maça etki edeceğini bilemezdim tabi ama o maçın kaybında olduğunu düşündüğümüz uğursuzluğun ne denli etkisi oldu bilmiyorum ama maç 2-0 iken sanki bitmiş gibi salonu terk edenlerin ve onlardan da üzücüsü maç 2-2'ye geldiğinde ve Meleklerin en çok desteğe ihtiyacı olduğu anlarda tribünleri boşaltanların büyük etkisi olduğunu biliyorum.O gün üzücü bir yenilgi olmuştu bizim adımıza,bir de Vakıfbank'ın İtalyan hocası maç boyu yaptığı tahrikleri maç sonunda had safhaya çıkarınca bizim üzüntümüzde had safhaya çıkmıştı ama ikinci maç Meleklerin kupayı getireceğine inancımız tamdı...

Aslında dün ki maça da gitmekti amacımız ama gerek arkadaşım rahatsızlığı gerekse benim çıkmam gereken yerden beklediğim zamanda çıkamayışım birleşince maça nasip olmadı.Bu yüzden bu maçı kazanıp Giovanni'nin suratını 5 karış yapmamıza her ne kadar sevinsem de,böyle heyecanlı bir maçı salonda izlemey keyfini kaçırmamıza bir o kadar üzüldüm.Ama her şeye rağmen kupa güzeldir,hele ilk kez kazanıyorsan daha bir güzeldir,şimdi sıra şampiyonlukta...

6 Nisan 2010 Salı

BARCELONA:4 - ARSENAL:1


İlk maçta Arsenal'in önemli oyuncularının yaşadığı sakatlıklar İngilizlerin az olan tur şansının niteliğini süprizden,mucizeye sokuyordu.Arsenal'in bu maç için az olan ümitlerini arttıran tek unsur Barça defasnının göbeğini oluşturan Pique'nin ve Puyol'un kart cezalarına ilk maçta 2 gol atan Ibrahimovic'in sakatlığının eklenmesiydi.Ne var ki Türk futbolunun yıllardan beri sözü edilen 3 günde 1 maç yapabilen geniş rotasyona sahip kadro yapısı tam da bu nokta da Barça için devreye girip İspanyol Milli takımının göbeğini oluşturulan ikili yerine Arjantin'li Milli oyuncu Milito ve Meksika'lı Milli oyuncu Marquez'i göbeğe monte ederek "büyük takım" cümlesinin hakkını layığıyla yerine getiriyordu.Gene Ukrayna'lı Milli oyuncu Dmytro Chygrynskiy'nin de bu takımın oyuncusu olduğunu hatırlatalım.Arsenal'in ise Gallas'ın yokluğunda Silvestre'den başka,Fabregas'ın yerine ise Rosicky'i oynatmaktan başka pek de bir çaresi yoktu gibi.



İki takımda ki eksiklikleri düşündüğümüz zaman Barça'nın ilk maçtaki baskınlıkla Arsenal maçına başlaması beklenemezdi demeyeceğim çünkü işin içinde Barcelona olduğu zaman gerisi teferruat ama bahsettiğim baskınlıkla başlamadılar.Ortada geçen ilk 10 dakikadan sonra Barcelona ufaktan ritmini bulup Arsenal kalesine gitmeye başladı,derken 19.dakika da Arsenal kontra atakta Barça beklerinin boş bıraktığı alanı çok iyi değerlendirerek arkaya sarktı ve ilk maçın ateşliyicisi Walcott'un getiridiği topu Bendtner kifayetsizi zorlanarakta olsa Barcelona ağlarını havalandırıp takımını 1-0 öne geçirdi.Zaten defasını önde kuran bir takım olan Barça'yı bu sene Camp Nou'da yenebilen Sevilla ile iki takımdan biri olan Rubin Kazan'ın yaptığı gibi Barcelona beklerinin geniş boşluklar bıraktığı alanları değerlendirmeye çalışan Arsenal golden 2 dakika sonra tıpkı gole benzeyen bir kontrada Barcelona kalesine doğru ilerlerdi,sanırım Diaby goldeki gibi defansın arkasına sarkan Teo'ya topu atmak yerine soldan kaçan Bendtner'i tercih edince Barça'yı sıkıntıya sokacak 2. golden oldular.Zaten yenilmesi çok zor bir takım olan Barça karşısında bu gibi fırsatları değerlendiremezseniz maç sonunda çok arasınız ki Messi akabinde cezayı kesip "One Man Show"luk performasının ilk perdesini seyiriciye izletti.Ceza sahası dışında köşeyi havalandıran Messi takımının strese girmesine bile izin vermeden skoru 1-1'e getirdi.Golden sonra Arsenal yapabileceği tek şeyi yaparak gene Barça'nın kanat boşluklarını bekledi ama Messi 35.dakikada ara pasıyla gördüğü Abidal'in içeri çok kötü çıkardığı topu akip ederek 2. golü atarak Arsenal'in az olan umutlarına darbe vurdu.Bu arada 33. dakika Bendtner'in kaleci ile karşı karşıya kalacağı pozisyonda hakemlerin ofsaytı bozan Abidal'i göremediğini söyliyeyim.Zaten zayıf olan Arsenal savunması 2. golden sonra dağıldı Messi Almunia ile 41. dakikada karşı karşıya kaldığı pozisyonda aşırtmayla ilk yarıyı ve büyük ölçüde maçı bitiren golü attı.Bu golden sonra ikinci yarı formalite olmaktan öteye geçemedi,sadece Messi'nin attığı 4. golle bu formaliteyi ve kendi şovunu taçlandırdığını söyleyebilirim...



Aslında bu maç için uzun uzadıya cümleler kurmaya dahi gerek yok,sadece aynı harften oluşan 4 kelimeyi yani Messi,Messi,Messi ve Messi'yi yan yana koymak bile 90. dakikayı anlatmaya yeter.Gönül bağımın olduğu iki takımdan mantığın ve Messi'nin olduğu takım ağır basarak Inter'in rakibi oldu,kimimiz Mourinho'nun 2.kez aynı takıma yenilmeyip süpriz yapacağını söylesekte takımın adı Barcelona olunca,Messi'de sahada olunca Inter'in şansı bugün ki Arsenal'in durumu gibi işin niteliğini süprizden,mucizeye sokuyor sadece.



NOT:Bu arada bu M.Ö - M.S'e,Messi'den Önce ve Messi'den Sonra olmasın sakın(gülmeceler felan).

LOOK OUT ! HERE COMES THE SPIDERMAN

THE FIRST GALACTIC EMPIRE


İmparatorluk Lirası,6 sıfır atılmış hali.

DEATH NOTE


2004 yılında anlatılmak istenen sürükleyiciliği vurgulamak için kullanılan "Girdin mi çıkamazsın" terimini dizi dünyasına kazandıran Lost ile başlayan sürükleyicilik skalasında puanı 10 üzerinden 11 olup bu cümleyi sonuna kadar hak eden bir animedir 2006 yapımı orjinal ismiyle Desu Noto,yani bir diğer deyişle Death Note.Anime dünyasına Hadashi no Gen,Metropolis,Tokyo Godfathers gibi kaliteli animeler kazandırmış Japonya'nın en başarılı anime stüdyolarından Madhouse çıkışlı Death Note'un türünü metafiziksel bir polisiye serisi şeklinde tanımlayabiliriz.Yanlızca 37 bölüm süren bu anime kendi arzu ettiği mükemmel dünyayı sadece yazı yazarak insanları öldürme hükmüne sahip Kira'nın bu yolda almaktan çekinmediği hayatlarla oluşturmaya çalışmasına ve onu engellemek isteyen en büyük silahı zekası olan gizemli L'in mücadelesini konu alıyor.Animenin karanlık atmosferine uygun oluşturulmuş sahneleri,oldukça güzel jenerik müziği,ince işlenmiş karakterler ve sürekli santranç hamlesini andıran akıl oyunları ile müthiş övgüyü hak eden bu değerli animeyi hala izlemeyenler için şiddetle tavsiye ediyorum,sizleri Kira ve L'in destansı mücadelesini izlemeye davet ediyorum,daha da bir şey demiyorum.

5 Nisan 2010 Pazartesi

GODZILLA


Godzilla niçin niçin,seviyorum onun için

4 Nisan 2010 Pazar

TEŞEKKÜRLER SARI MELEKLER


Hep Avrupalı örneklerine bakıp özendiğimiz planlı yapılanmanın,üzerine koyma ve gelişimin Türkiye'de ki örnediğidir Fenerbahçe Bayan Voleybol takımı.Aziz Yıldırım döneminin tartışmasız en büyük artılarından biri olan ve "Spor Kulubü" ifadesinin hakkını veren yatırımları sonunda Amatör branşlar diye tabir edilen çeşitli spor dallarında Fenerbahçe Armasının hakkını vererek göğsümüzü kabartan oluşumların en büyük karşılığı olan bu takım çok değil sadece 5 sene önce 2. Ligde idi.Bahsettiğim planlı yapılanma ve üstüne koyma ile 1.lige çıktığı günden beri Şampiyonluk mücadelesi veren takım nihayet geçen sene Şampiyon olarak 33 senelik müessese hakimliğine son vererek kulübümüze bu branşta ilk Şampiyonluğunu yaşatmıştır.Halen süren planlanma ve yapılanmada kendisine Avrupa Şampiyonlu'ğunu hedef koyan bu takım bu başarıyı bu kupaya katıldığı ilk sene de hem de neredeyse namağlup olarak gerçekleştiriyordu ki sezon başından beri aldığımız ilk yenilgi bizi Avrupa ikincisi yaptı.Bu bağlamda Acıbadem'inde katkısıyla Fenerbahçe'nin içinde buluduğu yapılanmanı hala devam ettiğini ve bugün kaybedilen finalin STV söylemiyle "kapanan değil açılan bir kapı" olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim,belki seneye finalde tekrar aynı rakibe kaybedeceğiz ama yaşanan bu kayıpların toplamında bu takım o kupaya uzanacak bir güce erişecek...





Evet maç ne umduğumuz gibi başladı ne de umduğumuz gibi bitti ama rakibimizin de bu kupanın son şampiyonu ve bu akşamkiyle beraber 7 kez ile bu kupayı en fazla kazanan 3. ekip olduğunuda hatırlatayım,gerçi maçı izleyen herkes rakibin çevirdiği tonla topla onların insan olmadığını ve bu kupayı hakettiğine kanaat getirmiştir ama bizde bu seviyeye boşuna gelmediğimizi 2-0'dan durumu 2-2'e getirerek kanıtladık,son setin kaybı varolan tecrübe eksikliğimizden kaynaklıdır ama her şeye rağmen kupayı alamasakta gerçek anlamda Destan yazan bu kızlarla büyük durur duyuyorum.Bize yaşattığı büyük sevinçten ziyade 1. ve 2. sporunun Futbol olduğu ülkede 4. spor konumunda ki Voleybol'u gündem maddesi yapmaları bile ne kadar büyük iş başardıklarına dalalettir.Kupayı alamasalarda Havaalanında tezahüratlarla karşılanmayı sonuna kadar hak ediyorlar,en azından iki topçu transferinde havaalanını stada çeviren bizler bunu onlara borçluyuz.



Bu başarıyı bize yaşatan Sarı Melekler'e,bu takımı kuran yöneticilere,başta Koçumuz Jan De Brant olmak üzere tüm teknik ekibe tekrar binlerce kez teşekkürler.Seneye umarım Bergamo ile tekrar karşılaşıp o kupayı Türkiye'ye getireceğinize şüphem yok.Şüphesi olan bizden değildir!

EDIT:Tüm Fenerbahçe'li blogların tek yürek olması ve neredeyse hepsinin aynı başlığı atması pek güzel oldu,çok da güzel oldu :)

3 Nisan 2010 Cumartesi

FENERBAHÇE:3-CANNES:2


Ellerim titriyor,vücut kimyam kesinlikle bozuldu,yüzümde istemsiz tikler oluştu,kalbim son sette bir kaç kez durmuş olabilir ama tüm bu olanlara deydiğini söyleyebilirim.Biz daha iyi bir takımdık,ilk sette rakibin 6-0'lık serisine rağmende daha iyi bir takımdık,4. sette ki iyi oyunadığımız seti vermemize rağmende biz daha iyi bir takımdık,rakibimiz ev sahibi olmanın avatajını çok iyi kulladı ve nerseyse bize bu sene ki ilk yenilgimizi çok acı bir şekilde tattırıyorlardı ki,Sarı Melekler verdikleri sözü hatırladı ve Mavi Melekleri çatır çatır yendi.Bu sevinci yaratan tüm Meleklere teşekkürler,Fenerbahçe'nin adını finale yazarak Avrupa'nın en büyüğü olma şansını bu kupaya katıldığımız ilk senede yaşatmak üzereler,şimdiden hepsine binlerce teşekkürler,sanırım benim ve kalbi Fenerbahçe ile atan milyonlarca Fenerbahçe'linin kendine gelmek için bir kaç saate ihtiyacı var,şimdi arkaya uzanıp rakibimizi bekleme zamanı!

2 Nisan 2010 Cuma

CONNOR'LARIN SARAH