28 Şubat 2009 Cumartesi
27 Şubat 2009 Cuma
PİZARRO'YU UNUTMUŞUZ
Bundan 2 ay önce,Uefa eşleşmelerini yazdığım yazım da Inter maçlarının yıldızı Mesut Özil'in Milan'ı gözüne kestirdiğini yazmışım ama o maçların diğer bir yıldızı Pizarro'yu unutmuşum.Zira Pizarro, Inter maçlarının ikisinde de Inter filelerini havalandırmayı başarmıştı,dün de bir diğer Milano takımının canını yaktı,hem de fena yaktı.Werder Bremen,UEFA Kupasının en büyük favorisi olan Milan'ı 2-0 geriye düştüğü maçta Pizarro'nun attığı 2 golle deplasmanda daha fazla gol atmanın avantajıyla kupadan eledi.Milano takımlarının baş belası Pizarro'nunda,bu sezon Inter ve Milan'a attığı gol sayısı toplamda 4'e yükseldi.O zaman ki yazıda Milan için "bu senenin hayal kırıklığımı yoksa bomba takımı mı olacağı hala belli olmayan..." şeklinde bir cümle kurmuşum görünen o ki Milan açık ara hayal kırıklığı olma yolunda ilerliyor(Pato'nun golünü görün derim ben kendim)...
26 Şubat 2009 Perşembe
ISABEL LUCAS
Hep Megan Fox'mu,biraz da Isabel Lucas.O da güzel,o da seksi(hatta sexy)!Öz be öz Melbourne kızı üstelik,benden 1 yaş büyük 1985 doğumlu ama arada ki yaş farkı önemli değil kapatırız,fakat güzellik farkı...işte o zor.Takipteyiz(sinsi gibi,takıntılı gibi,sapık gibi)!
At var,seninle benim aramda kocaman bir At var!(ay em dı iğrenç)
TRANSFORMERS:REVENGE OF THE FALLEN-2
Kısa fragmanı daha önce yayınlamıştım bu da uzun versiyonu,HD'li versiyonu.Bugün itibariyle kalan süre tam tamına 4 ay,ne eksik ne fazla,sabırsızlık had safada.Optimus Prime'a,Bumblebee'ye,Megatron'a,Autobots'lara,Deceticons'lara,Megan Fox'a,Isabel Lucas'a ve her türlü aksiyona 4 ay kaldı.Zaman geçmek bilmiyor,o zaman kadar Emrah'tan gelsin:Geçmiyor,günler geçmiyor...
25 Şubat 2009 Çarşamba
PARANIN İCADINDAN ÖNCE
SEVGİLİ TRT ÇOCUK
Trt'nin çocuklara yönelik kanalı Trt-Çocuk'u hiç izledinizmi.Tabi ki devlet kanalı olduğu için paso ver öğretiyi,ver doğruyu kafasındalar.Ne kadar tüm çocuklara hitap ettiği söylense de hitap ettiği kesim 0-6 yaş gibi bir şey.Hiç güzel çizgi filmleri yok,alayı tırt ama her gün izliyorum.Peki neden ben bu kanalı hergün mutlaka izliyorum,çünkü haftaiçi her gün Türkiye'nin değişik şehirlerini çocuklar arayıcılığıyla tanıtan,gene öğreti kafasının çok yoğun olduğu Düş Peşime adlı bir program var.Bu programı ikisi kız,birisi erkek 3 kişi sunuyor.İşin en kebap kısmını sadece stüdyodan sunum yapan,çoluğa çocuğa sempatik gözükücem diye nerdeyse kamerayı ağzına alacak,stüdyonun darlığından paso ileri geri koşan Ali diye bir eleman yapıyor.Şimdi gelelim benim bu programı izleme sebebim olan bayan sunucuya.Gerçi iki tane bayan sunucu varda bi tanesi patates.Benim ilgilendiğim kar,kış demeden Türkiye'mizi şehir şehir gezen sevgili Zeynep abla.Zeynep Celep adlı bu kızımızın gamzeli yüzüne ve şeker gibi sesine hastayım Zavallım ekmek parası peşinde ordan oraya giderken bir de yeteneksiz moron çocuklarla uğraşıyor.İğrenç sesiyle çocuk şarkıları söyleyen mi dersin,kemanı davul gibi çalan mı dersin,seç beğen al...Daha bugün ki bölümde müziksiz Efe dansı yapan iki eleman vardı,üzülüyorum lan kıza.Neyse bu Düş Peşime'de,Düş Peşime ekibini nerede görmek istiyorsanız bize mail atın,biz mekanınıza gelelim,beldenizi bize tanıtın felan diyorlar.Ben de attım bugün maili aşşağıda gördüğünüz gibi.Bizim eve gelin dedim,özellikle Zeynep ablayı talep ettim,kabul ederlerse var ya robot dansı yapacağım okuyucu.Evimi,odamı bucak bucak Türkiye'ye,özellikle Zeynep ablaya tanıtacağım,aradan iki tanede "terli terli su içme","sakla samanı, gelir zamanı" gibisinden öğretiyide dayadım mı,Zeynep ablayı tavlarım valla,ondan sonra beraber gezeriz Anadolu'yu,beraber koklarız Anadolu çocuğunun pastoral kokusunu,ovv beybi!Bu arada konuyla alakasız ama neden Zeynep isimliler %90 güzel oluyor,tanıdığım çoğu Zeynep güzel,bu konu araştırıla...
Yazı pek okunmuyor ama üstüne tıklayın büyüsün işte,her şeyi benim mi söylemem gerek be okuyucu biraz uyanık ol:)
AMERİKA BİFTEK DEVLETLERİ
Dominic Episcopo'dan,United Steak of America adlı bir eser.Kim yollamıştı bu resmi bana hatırlamıyorum,yollayandan özür diliyorum ve teşekkür ediyorum tabi.Güzelmiş değilmi,bunu ekmeksiz yemek lazım,yanında da Rakı,oh ne ala Mualla:)
Etiketler:
sanatımı ye,
tasarım
INTERNAZIONALE-MANCHESTER UNITED
Sir ve Spcial One karşılaşmasının ilk raundu berabere bitti ama görüntü Sir'ün bir adım önde olduğu izlenmini veriyor.Sir maça alışılmış Manchester United görünütüsünden farklı bir kadroyla çıktı.Scolhes,Tevez,Rooney,Nani gibi as takım oyuncularını yedek bırakan Alex Ferguson bunun yerine orta sahaya Fletcher,Park gibi oyunu çift taraflı oynayabilen,fiziksel açıdan kuvvetli oyuncuları tercih etti.Alex Ferguson sahaya 4-4-1-1 dizilişinde sürdüğü takımında,Giggs'e alışılmış yeri olan sol kanat yerine forvetin arkasında oyun kurucu görevini vermişti.Christiano Ronaldo gene sistem içinde yüceldi,maçın tartışmasız yıldızıydı diyebiriz,Mourinho'ya saha dışında verdiği cevabı birde saha içinde vermek için oynadı sanki,oldukça hırslıydı. Hızlı pas trafiğiyle Inter defansını ortadan delen,kanattan gelen Mancherter ilk yarının mutlak hakimiydi,aslında Manchester'ı bu kadar çok ceza sahanda oynatırsan golü yersin ama Inter gol yemediği için yatsın kalksın Brezilya'lı kaleci Cesar'a dua etsin,ilk yarı kaç tane top çıkarttı ben sayamadım valla.
Inter maça alışılmış sistemiyle çıktı.İlk yarı baskıyı yiyen taraf ikinci yarı Mourinho defanstan en zayıf halka Rivas'ı çıkartıp Cordoba'yı almasıyla ev sahibi olmanın gazıyla biraz daha kıpırdanıp rakip kalede baskı kurmaya çalıştı.Mancherter tarafından ceza sahasına sokulmayan Inter çareyi kaleye kanatlardan girerek bulmaya çalıştı ama Mancherter defansının buna pek fazla izin verdiği söylenemez.Gol için Ibrahimovic'in ayağından medet uman Inter'de,Zlatan'ın gol yolunda ki partneri Adriano, Manchester defansı arasında eriyince,tüm yük Ibrahimovic'in üzerine bindi.Aslında sahada ruh gibi gezen Adriano'nun,ceza sahasına yerden paralel kesilen topun üzerinden Ibrahimovic'in atlaması sonucu gol ayağına kadar geldi ama,Brezilya'lı bu şansı değerlendiremeyince bir kaç dakika sonra Mourinho tarafından oyundana alındı.
Mancherter United'de genç oyuncu Jonny Evans,Vidic'in yokluğunda defansta hiç sırıtmadı kezaInter 'de de 18 yaşında ki genç İtalyan oyuncu bunun gibi üst düzey bir mücadelede,Christiano Ronaldo gibi bir dünya yıldızına karşı oldukça iyi bir performans gösterdi.Hucüm da biraz aksasa da,zamanla bu açığınıda kapatacaktır...
Sözün özü zevkli bir mücadelenin verildiği maçın tek eksiği goldü.Normalde bu 0-0'lık skordan sonra Manchester'ın turu rahatlıkla geçeceğini söyleyebilirdik ama Inter'in başında Mourinho gibi sıradışı bir teknik adam olduğundan ikinci maç neler olacağını kestiremiyoruz.Inter, Old Trafford'da Man.U'ya bir süpriz hazırlayabilir,Manchester bu maç kaçırıdığı golleri çok fazla arayabilir veya Sir'de Inter'i büyük bir bozguna uğratabilir bütün bunları 2 hafta sonra göreceğiz...
Bu arada maçı anlatan Ertem Şener gene şovunu yaptı.Yaptığı benzetmelerle en usta teşbihcileri bile kıskandıran Ertem Şener'in maçta döktüğü incilerinden bazıları:
#Inter'in pehlivanı Adriano...
#Zanetti bir ambulans şöförü gibi,nerde acil bir durum var oraya yetişiyor...
#Ronaldo çalım repertuarı oldukça geniş bir futbolcu...
#Rooney gibi futbolcular topa 2 kere vurur,3 kere gol olur,gerçi Rooney bu maçta yedek ama...
24 Şubat 2009 Salı
SİR vs SPECİAL ONE RAUND-1
Aylardır heyecanla,hatta "helecanla" beklediğimiz maç geldi çattı.Kuraların çekilmesinden beri adından en çok söz ettiren eşleşme olan Internazionale-Manchester United maçına yaklaşık 1 saat kaldı ve beklentilerimiz futbol kalitesi açısından en üst düzeyde.
Takımları tek tek değerlendirecek olursak,son iki senenin Premier Lig Şampiyonu ve son Şampiyonlar Ligi şampiyonu Manchester United şu an takım ve bireysel oyucu performansı olarak son derece formda.Ligde en yakın rakibine 7 puanlık bir fark atmış durumlar ve Şampiyonluğun gene en büyük favorisi konumundalar.Ligde rahat oldukları için önceliklerini Şampiyonlar Ligi'ne vermiş durumdalar,ünvanlarını kimseye kaptırmaya niyetleri yok...
Inter'e gelirsek onlarında konumu Manchester'dan pek farklı durumda değil.Son 3 senenin Serie-A Şampiyonu Inter'de takım olarak oldukça formda.Ligde en yakın rakipleri Juventus'la aralarında ki farkı 9 puan.Onlarında önceliği Şampiyonlar Ligi ki zaten Mourinho'nun Inter'in başına bu kupa için getirildiği düşünülürse Inter'in üzerinde ki baskı kuşkusuz ki ManU'dan daha fazla.
Bu eşleşmede her ne kadar favori olan taraf Manchester United gibi gözükse de,Mourinho'nun Sir'e olan üstünlüğü düşünüldüğünde Inter'in de iddialı olduğunu görüyoruz.Şimdiye kadar Alex Ferguson'la karşı Porto ve Chelsea takımlarının teknik direktörü olarak karşılaşan Mourinho'nun,oynanan 12 karşılaşmada elde ettiği 6 galibiyeti var.Buna karşı Sir Alex Ferguson'un oynanan bu 12 maçtan sadece birini,2005 yılında Old Trafford'daki karşılaşmayı Darren Flether'ın attığı golle zar zor 1-0 kazanmış.İki hocanın da ne kadar başarılı teknik direktörler olduğunu düşünürsek süphesiz ki bugün bizi bir taktikler savaşı bekliyor.
Oyuncular açısında bakarsak iki takımda da tek başına maç kazandırabilecek oyuncular bulunuyor ama bunun gibi üst düzey bir mücadele de takım oyununa daha bağlı olan taraf mücadelen galip ayrılan taraf olacaktır.Tabi ki bu maç bir Chritiano Ronaldo-Zlatan Ibrahimovic düellosu olarak ilgi çeksede,maçı kazandıracak performansın süpriz oyunculardan gelmemesini bekliyorum.Neyse şimdi bu maç oynanmadan ne kadar yorum yapsam boş bakalım bu keyifli mücadele ne gibi sonuçlara gebe olucak.Maçtan sonra görüşürüz,iyi seyirler...
GÜNÜN BLOGU
Eski adıyla Blograzzi,yeni adıylaBloxoo 'da Günün Blogu seçilmişim,mutluyum gururluyum 24 ayardayım...Açıkçası çok kısa sürede gelişti bu olay,beklediğimden de kısa, sadece 11 gün önce Bloxoo'ya kaydolduğum düşünülürse oldukça sevindirici(Thank you Academy:).Blogumunn,Günün Blogu olmasını layık gören Bloxoo ya teşekkürler ama ondan önce beni bu günlere getiren siz okuculara teşekkür ederim,ben sizin sayenizde varım(-der ve halkının kokusunu içine çeker).Cıvıklığı bir kenara bırakırsak gerçekten blog konususunda destek veren,yazılarımı okuyan,yorum atan,atmayan herkese sonsuz teşekkürler,daha çok eğleneceğiz diyorum ve hepinizi gözlerinden öpüyorum be sevgilim okuyucu...
STEPHEN KİNG'DE BENDEN
Ünlü Amerika'lı yazar Stephen King,USA Weekend'le yaptığı röpörtaj da Harry Potter'ın yazarı J.K Rowling ile Twilight'ın yazarı Stepheine Mayer'i karşılaştırmış.Her iki yazarın genç kesime başarıyla ulaştığını belirten King,J.K Rowling'in muhteşem bir yazar olduğunu ama Mayer'in yazarlığını beğenmediğini söylemiş.
Mayer'in yazarlığını beğenmeyen King sözlerini şu şekilde sürdürmüş:
"People are attracted by the stories, by the pace and in the case of Stephenie Meyer, it's very clear that she's writing to a whole generation of girls and opening up kind of a safe joining of love and sex in those books. It's exciting and it's thrilling and it's not particularly threatening because it's not overtly sexual."
Ben demiştim değil mi romanı okurken kendimi gelinlik çağında kız gibi hissettim diye,bakın Stephen King'de benim gibi düşünmüş bu konuda ve Harry Potter'ın daha iyi bir seri olduğu konusunda.Röpörtaja burdan ulaşabilirsiniz.Yazıyı bitirirken kendisine ,Harry Potter'ın Twilight'ı döveceğini söylediğim Sinem'e söylüyorum bunu "Nabeeer"(Gülüşmeler)!
OSCAR MEVZUSU-3
SANKİ BU DİZİYİ BİR YERLERDEN HATIRLIYORUM
"Esinlenme"yi çok seven Türk senaristleri ve yapımcıların fena halde Cehennem Silahı'ndan esinlendiği Türk dizisi Gece-Gündüz'ü bilirsiniz.Şimdiye dek izlemediyseniz şöyle özetleyeyim,olayları sıra dışı yöntemlerle çözmeyi seven,başına buyruk, gözüpek ve asi polis memuru Aslan ile emekliliğine az bir zaman kalmış,babacan ve yer yer komik bir karakter olan Kemal başkomiserin ilk başlarda hiç uyumsuz fakat zaman geçtikçe abi-kardeş ilişkisine dönen ortaklıklarının doğrultusunda gelişen,çeşitli polisiye olaylara gebe dizi.Aslına yaptığım dizi açıklamasını sadece isimleri değiştirerek Cehennem Silahı'nın tanıtımı diye yazsam hiç sırıtmaz sanırım.Sarp Levenoğlu'nun Mel Gibson çakması olmaya çalıştığı,oyunculuğuyla izlenilebilir tek şey olan Settar Tanrıöven'in Danny Glover'ın yansıması olduğu dizide,Joe Pesci'nin yansıması ile Bülen Sakrak.Hatta diziye sonradan katılan,botoxlu yüzü ve silikonlu dudaklarıyla ifadesiz oyunculuk dalında muhteşem bir performans sergileyen Aysun Kayacı ise Rene Russo çakması olarak geldi ama Sarp Levedoğlu'na daha önce bir esas kız yazıldığı için Aysun Kayacı'yla şimdilik sevgili olma şansları yok gibi(Cehennem Silahı 3).Neyse polisiye olan ve çeşitli aksiyoncuk sahnesine sahip olan bu dizi hakkında lafı uzatmadan değineceğim noktaya geleyim.Kanallarda zapping yaparken rastladığım son bölümde,Settar Tanrıöven'in, Cehennem Silahı'nda ki meşhur dönen tekme sahnesini yaptığını gördüm,gerçi biraz değiştirmişlerdi ama bu kadar "esinlen" me de fazla,sırada ne var Sarp Levedoğlu köpek mamasımı yiyecek ya da Settar Tanrıöven'in klozetine bomba mı koyacaklar?Valla aslında bu araklamasyonculuk ve Türk dizileri hakkında yazılacak çok şey var ama onu da yakında yazacağım dizi değerlendirmeleri konulu postta saklıyayım...
23 Şubat 2009 Pazartesi
OSCAR MEVZUSU-2
Ve herkesin beklediği,başka bir dalda verilen ödülün değerini anlatmak için atıyorum "Simitçilik dünyasının Oscar'ı sayılan X ödülleri" tarzı cümleler kurduran, Oscar ödülleri sahiplerini buldu.
Ödülleri değelendirmeden önce Kırmızı Halı seromonisi'nden başlamak istiyorum.Her zaman ki gibi görkemli ve ihtişamlı anlara sahne oldu.Bayan oyuncular güzellikleri ve güzelliklerini tamamlayan elbiseleriyle zerafet konusunda birbirleriyle yarışıyorlardı.Erkek oyuncular'ın hemen hepsi siyah takım elbise giymişti ama Mickey Rourke hariç,Mickey abi kendine has bir tarz benimseyip beyaz takımları çekip gelmişti,boynunda bir hafta önce kaybettiği köpeğinin resminin asılı olduğu kolyesi ilginçti.Anne Hathawey,Amy Adams,Natalie Portman güzellikleriyle göz kamaştıran hatunlardı.Yayıncı kuruluşun,giyilen elbiseleri yorumlayan moda uzmanının Amy Adams'ın taktığı kolyeden dolayı kendisini "Noel Ağacına" benzetmesi komikti.Slumdog Millonire kadrosu ordu gibiydi,bitmek bilmediler,sanki yoldan adam çevirmişlerde gelmişler gibi bir intiba oluştu bende,şaka bir yana oldukça kalabalık bir ekipti."Brangelina" çifti her zaman ki gibi medyanın ve hayranların ilgi odağıydı.
Törenin açılışı muhteşemdi,ödül gecesinin sunuculuğunu yapan adamım Hugh Jackman beklediğimde de iyi bir performan gösterdi.Kendisini izlerken ben yoruldum ama o şarkıları ve dansıyla bir an bile sırıtmadı.Anne Hathaway'i Frost/Nixon parodisine katması ve aralarında geçen diyaloglar oldukça eğlenceliydi keza Beyonce ile olan gösterisi de öyle.Hugh Jackman kendisine güvenenleri yanıltmadı ve bu ağır yükün altından başarıyla kalktı ve belki de gelecek yılın Host'luğunu da kapmış oldu böylece...
Ödüllere gelince pek bir süpriz gerçekleşmedi.Slumdog Millonaire, 8 dalda Oscar'ı kazanarak kalabalık bir kadroyla ödüllere gelmesinin mükafatını aldı,geceye "damagasını vurdu"!Benjamin Button ise aday olduğu 13 daldan sadece teknik dallarda elde ettiği 3 Oscar'la yetinmek zorunda kaldı.Gene dallarında açık ara favori olan WALL-E ve Heath Ledger Oscar'ı kazandılar.Törende heykelciği alamayan tek yıldız malumunuz Heath Ledger'dı,Ledger adına ödülü annesi,babası ve kız kardeşi kabul etti.
En İyi Kadın Oyuncu ve Yardımcı Kadın Oyuncu ödüllerini favori olan isimler Kate Winslet ve Penelope Cruz aldı.Winslet böylece daha önce 5 kez aday olup kazanamadığı ödülü bu sefer kazanarak şansızlığını kırdı.Penelope Cruz ise daha önce bir kez Volver filmi ile aday gösterilip kazanamıştı ama o da bu sefer geceden ödülle ayrılanlardan oldu.Gecenin aslında süpriz olmasada favorinin kazanamamasından dolayı süpriz olarak adledilebilecek tek ödül olan En İyi Erkek Oyuncu ödülünü ise Milk filminde ki rolüyle Sean Pean aldı.Bu Sean'in 2.Oscar'ıydı.Açıkçası ben ödülün Brad Pitt'e gideceğini düşünüyordum ama Milk filmini de izlememiştim ama törende filmin görüntülerinin geçtiği bir kaç yerde Sean Pean'in canlandırdığı eşcinsel politikacının hakkını vererek bir erkeği ağzından öptüğünü görünce fikrim değişti,o dakikadan sonra kesin Sean Pean alır dedim:)
Acısıyla tatlısıyla(bana ne oluyorsa) bir Oscar'ın daha sonuna geldik geceden aklımda kalan ilginç notları sizinle paylaşmak istiyorum:
#Öncelikle bunu tekrar tekrar dillendirip Amerika'yı yeniden keşfetmenin lüzumu yok ama adamlar gerçekten şov işinde bir numara olduklarını her sene tekrar tekrar gösteriyorlar ve bizim ağzımız açık kalıyor her seferinde...
#İsrail'in En İyi Yabancı Film dalında Oscar alamaması da ilginçti,bu sefer iyi lobi yapamadılar mı acaba yoksa Hollywood'da bir Japon lobisimi var...
#Danny Boyle nihayet,bundan sonra çekeceği filmlerde Transpotting'in yönetmeninden damgasını yemekten kurtuldu...
#Penelope Cruz'un aksağanı çok mu kötü ne...
#Penelope'den beteri de vardı gerçi,En İyi Kısa Animasyon dalında ödül alan Japon abimiz sadece "Tank Yu" diyebilmekle yetindi...
#Sahneye çıkan çoğu insan Brad Pitt dedi,o kadar çok Brad Pitt ismi geçti ki ben bile ekranın başında Brad Pitt derken buldum kendimi...
#Natalie Portman bomba gibiydi,hastasıyız...
Evet bir OSCAR'ın daha sonuna gelirken ben de yazımın sonuna geldim son olarak tekrar şunu diyorum,resimde ki Slomdog Millonaire kadrosuna bakın,harbiden yoldan adam toplamışlar lan(Gülüşmeler lan)!
OSCAR MEVZUSU
Malumunuz bu haftasonunun en önemli olayı tüm dünyanın gözlerini diktiği 81.Oscar ödül töreni ve an itibariyle yaklaşık 2.5 saat sonra bütün ödüller sahibini bulacak.Bu sene törene damgasını vurması beklenen bir çok film,oyuncu ve yönetmen var ama ödüller tarihine kırılması imkansız denebilecek bir rekorla damgasını vurmuş bir isim var ki,kırdığı rekor öyle böyle değil.Bahsettiğim kırılması zor rekorun sahibi yıllık 30 Milyar Dolar geliri olan Disney Production'ın kurucusu,film yapımcısı ve animasyon sanatçısı Walt Disney.Gelelim kırılması zor olan rekora,dünyanın en ünlü çizgi karakteri olan Mickey Mouse'ın da yaratıcısı olan Walt Disney, 1928'den beri verilen Oscar'lara tam tamına 48 kez aday gösterilip,27 kez(İmdb'ye göre bu rakam 41'e 22 şeklinde)heykelciğin sahibi olmuş.Evet evet yanlış okumadınız Walt Disney, 27 kez almış bu ödülü.Her ne kadar ödülleri aldığı tarihler,Oscar'ın çömez yılları olsada gene de hayranlık uyandırıcı bir başarı.Ölünün arkasından "Oha" denmez ama "Oha be Walt Disney sen ne yapmışsın!" diyorum! Ha bu arada eğer bu akşam büyük bir süpriz olmazsa bir Disney-Pixar ortak yapımı olan Wall-E, En İyi Animasyon Filmi ödülünü alıp,ustanın ölümünden yıllar sonra tekrar, bir kez daha Oscar ve Disney isimlerini bir araya getirecek!
NOT:Oscar'dan bir gün önce en kötü oyunculara ve filmlere verilen Altın Ahududu(Razzie Awards) ödülleri açıklandı.Bu ödüllere Paris Hilton kaşarı damgasını vurmuş(ne çok damga vurulması yazdın bugün arkadaş) Ahududulara.Kazananların listesi şu şekilde:
Worst Actor:
Mike Myers
The Love Guru
Worst Actress:
Paris Hilton
THE HOTTIE AND THE NOTTIE
Worst Supporting Actress:
Paris Hilton
REPO: THE GENETIC OPERA
Worst Supporting Actor:
Pierce Brosnan
MAMMA MIA!
Worst Screen Couple:
Paris Hilton
and either
Christine Lakin
or
Joel David Moore
THE HOTTIE AND THE NOTTIE
Worst Prequel,Remake, Rip-off or Sequel
(Combined Category for 2008):
Indiana Jones and The Kingdom of The Crystal Skull
Worst Director:
Uwe Boll
1968: Tunnel Rats,
In The Name of The King: A Dungeon Siege Tale,
and Postal
Worst Screenplay:
The Love Guru
Written by Mike Myers & Graham Gordy
Worst Career Achievement:
Uwe Boll
(Germanys Answer to Ed Wood)
“Wins” Per Picture:
LİGİN FENERBAHÇE ADINA ÖZETİ:
Ezeli rakibin kendi sahasında 5 yiyor ama sen için de bulunduğun mevcut durumdan dolayı sevinemiyorsun!
Etiketler:
fenerbahçe,
futbol
22 Şubat 2009 Pazar
21 Şubat 2009 Cumartesi
KEN PARKER
Bir önce ki postta Anime severlere güzel bir öneri yaptıktan sonra bir tane de Çizgi Roman severlere öneri yapasım geldi.Önereceğim Çizgi Roman ayrı ayrı düşünüldüğünde gerçekten "Çizgi" ve "Roman" olmanın hakkını veren çizgilere ve romanımsı bir gerçekçiliğe sahip KEN PARKER.Bu kahramanın maceralarını okuduktan sonra Amerika'lıların bu işi ne kadar ticari bir kaygıyla,Avrupa'lıların ise sanatsal kaygılarla icra ettiğine dair daha keskin fikirlere sahip oldum diyebilirim.İtalyan ikili Giancarlo Berardi ve Ivo Milazzo'nun kült kahramanı Ken Parker'ın ilham kaynağı 1972 tarihli Sydney Pollack yapımı Jeremiah Johnson filmi ki zaten Ken Parker karateri bu filmde baş rol oynayan Robert Redford'un İtalyan çizer Ivo Milazzo'nun kaleminden çıkmış çizgisel bir yansımasıdır.Ülkemizde daha önce Uzun Tüfek ve Alaska isimleriyle de çizgi roman severlerin beğenisine sunulan bu bu güzide eserin öyküsü her ne kadar bize çok uzak bir coğrafya ve tarihe ait Amerikan Western'ine ait kovboy hikayeleri gibi gözükse de,Giancarlo Berardi'nin kelimeleriyle can verdiği karakter son derece insansı ve bizden.Bizden dememin sebebi Ken Parker'ın daima bir kazanan olmaması,sorunsuz bir hayat tarzını sahip olmaması ve insan olmamını getirdiği bütün zaaflara ve üstünlüklere ait olması.Sözün özü Ken Parker'ı çizgi roman seven herkese şiddetle tavsiye ederim,yukarda ki resmin kapak olduğu ve Shakespeare'in ölümsüz eseri Hamlet'le paralellik göstererek kurgulanıp yazılan Norma'nın Prensi'ni de özellikle tavsiye ederim.Ve evet doğru düşünüyorsunuz,kapakta ki bayan karakter sinemanın etkisinin yoğun hissedildiği eserde Marilyn Monroe'nin ta kendisi olmasa da,Robert Redford gibi bir çizgi yansıması...
Etiketler:
çizgi roman,
sinema
20 Şubat 2009 Cuma
FULL METAL ALCHEMIST
Anime severler,eğer ki Death Note'un sürükleyiciliğini ve Avatar'ın aksiyonunu ve heyecanını sevdiyseniz bu 51 bölümlük süper Animeyi de seveceksiniz,duygusallığı da cabası.Ben bu seriyi hakkında hiç bir bilgi edinmeden izleyip hastası olmuştum size de önerim bu yöndedir,bodoslama izlemeye başlayın pişman olmayacaksınız.Hele ki yanılmıyorsam 10. bölümden sonra seriye bağlayıp günde 10 bölüm izleyip 1 haftaya kalmadan bitirmenizde garantidir(ben öyle yaptıydım) benden söylemesi,iyi seyirler!
VAHŞİ GÜZEL BATİSTUTA
Az önce ki postta Batigol geçince lise yıllarımda izlediğim bir dizinin çok heyecanlandığım bir bölümü geldi aklıma,sizinle paylaşayım miss and mister okuyucu.Ergen bünyenin eve koştura koştura gidip Natalia Oreiro adında ki yaratığın futbol hastası delikanlı ve hırçın bir hizmetçiyi canlandırdığı en entrikalısından,esas sarışın oğlanlısından Güney Amerika dizisi olan Muñeca Brava orjinal isimli Türkçe'ye Vahşi Güzel olarak çevrilen dizinin hastasıydım ki,gene yayınlansın gene izlerim Natalia Oreiro bu borumu...Neyse diziyi eminim çoğunuz izlemisinizdir Arjantin'de 98-99 yılları arasında yayınlanan bu bölüm bizde yanılmıyorsam 2004 gibi yayınlandı ki o senede biliyorsunun Fenerbahçe bir önceki sene ligi 6. bitirdiği için yeni bir yapılanma içersinde ve genç yıldızlardan oluşturduğu kadrosuna deneyimli bir forvet arıyor.Gazetelerde her gün yeni bir veteran yıldızın adı geçiyor.Bir gün bakıyorum Henrik Larsson biz de sonra ki gün Pierre Van Hooijdonk,bir sonra ki başka birisi felan ama bir isim var ki gönül diğerlerine de okey verse de en çok onu istiyor, Gabriel Batistuta'yı nam-ı diğer Batigol'ü.Hastasıyım Batigol'ün her gün her liseli erkek gibi üstünde photoshoplu Fenerbahçe forması giyen Batistu'lı bütün spor gazetelerini alıp öyle gidiyorum okula.Gene almışım bir Fanatik Vahşi Güzel'e yetişeceğim diye İstiklal Marşı'ndan kaçığ eve gelmişim, televizyonu açıp diziyi izlemeye başladım.Dizi bu ya izlediğim bölümde bizim Natalia şimdi hatırlamıyorum ama nasıl olduysa hizmetçi maaşıyla Roma'ya gidiyordu ve gene nasıl olduysa sırf hemşerilik kontenjanından dolayı Batigol ile tanışıyordu ki ben televizyon karşısında hem aşık olduğum kadına hem de aşık olduğum adama bakıyordum.Evet futbol böyle bir şey bir erkeği ne kadar heteroseksüel olursa olsun başka bir erkeğe aşık eder:)aradan kıssadan hisseyi de verdikten sonra kaldığım yerden devam edeyim.Bir baktım Natalia Batigol'le beraber top sektirmeye fekan başladı araya iki-üç tane de Batigol'ün jeneriklik gollerinden de koymazlarmı "tamam" dedim kendi kendime ben Batigol'ü görmek istiyorum kesin olarak Fenerbahçe formasıyla.Ama ne yazıktır ki hep "geldi","geliyor","yoldaymış trafik varmış","imzayı faksla attı" denilen Batigol bir türlü gelmek bilmedi ve Katar'ın yolunu tuttu.O gün kırılan liseli kalp yüzündendir ki bugün gelmesi %100 kesinleşen transferlerimiz için bile "imza attığını görmeden inanmam" derim ama her şeye rağmen güzel bir dizi hoş bir heyecandı.Yazının sonuna dizinin müziğini koyayımda müzik eşliğinde havaya girerek okuyun yazıyı be insanlar:
Etiketler:
dizi,
fenerbahçe,
futbol
19 Şubat 2009 Perşembe
BARCELONA-CHELSEA MAÇLARININ KEFARETİ
Yıl 2005 Şampiyonlar Ligi'nin iki favorisi 2. tur da karşılaşıyor bir nevi erken final durumu yani.Bir tarafta Frank Rijkaard yönetimde yeni bir yapılanmaya girmiş,Ronaldinho'nun yanına Deco,Eto'o,Giuly,Larsson gibi yıldızları katmış Barcelona,diğer tarafta da kendi tabiriyle "Special One" olan Jose Morinho tarafından yenilmez bir armadaya dönüştürülen Essien'li,Drogba'lı,Duff'lı Chelsea.Maça hızlı başlayan taraf Chelsea oluyor ve 33. dakika da Belletti'nin kendi kalesine attığı golle 1-0 öne geçiyor ve ilk yarı bu skorla bitiyordu.İkinci yarı 56.dakika da Drogba'nın ikinci sarı karttan atılmasına dek dengede geçen maç,bu dakikadan sonra Barcelona'nın Chelsea kalesini abluka altına almasına sahne oluyor ama bir türlü beklenen gol gelmiyordu.Derken dakikalar 63'ü gösterdiğinde Rijkaard, Giuly'yi oyundan çıkartıp ve devre arasında Henrik Larsson'un sakatlığında yerini doldurması için River Plate'den 6 Milyon Euro'ya alınan Arjantinli 21 yaşında ki genç forvet Maxi Lopez oyuna alıyordu.Maxi oyuna girdikten 3 dakika sonra Eto'o nun verdiği pası aldıktan sonra karşısında ki Gallas'ı vücut çalımıyla ekarte esip, Cech'in koruduğu kaleye şutunu çekiyor ve golünü atıyordu genç Arjantin'li durum şimdi 1-1 olmuştu ve Nou Camp yıkılıyordu.Bu golden 6 dakika sonra gene ceza sahası içersinde topla buluşan Maxi kaleye şutunu çekiyor,onun şutuna ayağını koyan Eto'o o sezon ki 4. Şampiyonlar Ligi golünü Chelsea ağlarına gönderiyordu ve maç bu skorla 2-1 Barcelona'nın üstünlüğüyle sona eriyordu...
23 Şubat 2005 Maxi Lopez adında ki genç bir Arjantin'li tüm dünyaya rüştünü ispatlayıp yeni yıldız doğdunu işaret ediyordu.Kimilerine göre yeni Batistuta ilan edilen Maxi zaten River'da Cavenaghi'yi,Cavenaghiyapan adam olarak anılıyordu.23 Şubat 2005,Maxi için bir milat oldu ve Arjantin'in dünya futboluna yeni armağanı olan bu genç yıldız aldı başını gitti...Demek isterdim ama işin aslı 23 Şubat günü nedense Maxi'nin zirveye çıktığı kariyeri hep geriye götürdü.O sezon Barcelona'da ilk 11 şansı bulamayan Maxi sezon sonunda pişmesi ve kendini bir kez daha ispat etmesi için Mallorca'ya kiralandı ama Maxi'nin Mallorca macerası pek iç açıcı geçmedi,oynadığı 25 maçta sadece 3 gol atan oyuncu,sezon sonunda bu kez Rusya'nın F.C Moskova takımına kiralık olarak verildi.F.C Moskova'da oynadığı yarım sezonda 9 maçta 6 gol atan Maxi Lopez 2007'nin başında Barcelona'ya geri döndü fakat,hücüm hattında ki yıldız oyuncu sayısından(Eto'o,Henry,Messi,Saviola,Gudjohnsen,Esquerro) dolayı forma şansı bulması zor olan oyuncu bu kez bonservisiyle beraber F.C Moskova'ya satıldı.
2008 yılında oynadığı 14 maçta 3 gol atan futbolcunun,bu sezon oynadığı 2 maçta henüz golü yok...
Peki bunları neden yazıyorsun derseniz,yazıyı acaba "bir zamanlar nerdeydi,şimdi nerede" tarzı ajitasyon soslu bir mevzuya bağlayacağımı sanarsanız yanılırsınız.Dikkat çekmek istediğim nokta Barcelona-Chelsea maçlarının dünya futboluna kattıkları ve kaybettirdikleri denebilir ki hemen açıklayayım.2005-2006 yılında oynanan bu erken final maçları Arjantin'li genç bir yıldızı hem doğuşu hem de bir şekilde de kendisinden hep o maçta ki oyunu beklenmesi sonucu oyuncunun sonu oldu diyebiliriz.Fakat bu Barcelona-Chelsea maçlarının 2. perdesi olan 2006-2007 yılında Londra'da oynanan maç ,bir başka Arjantin'li yıldızın bir nevi kendini kabullendirme töreni olup,dünya futboluna bu yıldızı armağan etmesi açısından kefaretini ödemiştir.Bizi her maç kendimizden geçiren o zamanın 30 numarası,şimdinin 10 numarası genç Arjantin'linin adı Lionel Messi'dir.Belki bu maçlar bizden Maxi Lopez'i almıştır ama Messi'yi armağan ederek kendisini affetmiştir!
FUTBOLA BİLİMSEL BİR BAKIŞ
Nörolog Beyin Cerrahı Doç. Dr. Fikret Ergüngör, Türkiye'de vücuduna en iyi hükmeden futbolcunun Fenerbahçeli Alex olduğunu savundu.
Ankara'da 2008 yılında en iyi nörolog seçilen Doç. Dr. Ergüngör, futbola olan dünya genelindeki büyük ilginin en önemli sebebinin beyinle futbol arasındaki ilişkiden kaynaklandığını belirterek, "Beyindeki hareket merkezinde el ve özellikle baş parmak en fazla yere sahiptir. Futbol ise ellerin yasaklandığı, ama onun yerine aynı becerinin ayaklardan istendiği bir oyundur. Bu da futbola ilgiyi çok artıyor, ABD bile buna fazla kayıtsız kalamadı" diye konuştu.
Kazanılmış bir hakkın kullanılamamasının futbolcuların yetenek düzeylerini belirlediğini dile getiren Ergüngör, "Fenerbahçeli Alex, futbolda vücudunun her yerine inanılmaz hükmeden bir sporcu. Çok koşmanın bir zaruret olmadığını gösteriyor. Yine Arda'nın da hakkını vermek lazım, ayaklarına çok iyi hükmediyor. Eski futbolculardan Oğuz, Can Bartu, Lefter örnek olarak gösterilebilir. Dünya futbolunda da Pele, Zico, Zidane, Gerrard, Messi, Kaka farklı yere sahip" ifadelerini kullandı.
"ELİN YASAK OLMASI, AGRESİFLİĞİ ARTIRIYOR"
Ergüngör, kazanılmış bir hak olan ellerin kullanılamaması ve becerinin büyük oranda ayaklara yüklenmesinin agresifliği de beraberinde getirdiğini söyledi.
Eser üretmesi istenen ayakların bu beklentiyi yeterince karşılayamaması durumunda bazen silah gibi kullanıldığını vurgulayan Ergüngör, şöyle konuştu:"Futbolcular rakiplerine tekmelerle zarar verebiliyor. Yepyeni bir özellik kazandırılmak istenen ayaklar, bu olmayınca, şiddet için de kullanılabiliyor. Mesela Fortis Türkiye Kupası'ndaki Bursaspor-Fenerbahçe maçında Emre bir pozisyonda aniden sinirlenerek tepki gösterdi. Ne zaman ki rakibini düşürdü, rahatladı."
Ergüngör, beyinle futbol arasındaki ilişkinin seyirciyi de etkilediğini ifade ederek, "Taraftarlar oyunun kurallarını bilmesine rağmen, el kadar gelişmemiş ayaklardan aynı mahareti bekliyor. Sadece birisinden değil, tüm oyunculardan beklenti içinde. 11 futbolcunun sağlıklı tek bir vücut gibi ahenkli hareket etmesini istiyor. Bu uyum olmadığı zaman da taraftar çok çabuk sinirleniyor" dedi.
"HAKEMLER ARADA KALIYOR"
Doç. Dr. Ergüngör, hakemlerin büyük beklenti içindeki seyirci kitlesiyle, bunu karşılamaya çalışan futbolcuların stresi arasında kaldığını kaydetti.
Hakemlerin anlık olaylarda karar vermek durumunda olduğunu anlatan Ergüngör,"İnsanın şahsiyetini belirleyen en önemli özelliklerden birisi en kısa zamanda en doğru kararı verebilme yetisidir. Hayat boyunca hepimizin çok ciddi kararlar vermek zorunda kaldığımız durumlar var. Halbuki futbolda hakemlerin uzun düşünme payı yok. Yardımcı hakemler dışında, aynı stres ortamından etkilenmeyip objektif düşünebilen başkalarından fikir alma şansı yok. Aslında hakemlik insanların karar verme yetisini çok güçlendiren, artıran bir meslek. O da koşuyor, en az sporcu kadar pozisyonun içinde. En hızlı ve en doğru kararı vermek zorunda" diye konuştu.
Kaynak:Real Age'den alınmıştır
THE HUNT FOR GOLLUM
.
The Lord Of The Rings hayranları başlığı görüp fragmanı izlemeden 4. LOTR filmi geliyor zannedip boş yere heyecanlanmayın çünkü olay öyle değil.Chris Bouchard adlı amatör bir LOTR hayranı yönetmenin senaryosunu yazıp,kendisi gibi serinin fanı olan ,100 kişilik bir ekiple çektiği bu film tamamen amatör bir uğraş olup hiç bir kar amacı gütmüyor.Yaklaşık 40 dakikayı bulması beklenen bu kısa filmin 3 Mayıs 2009 tarihinde sadece internette,Dailymotion'dan HD kalitesinde yayınlanması bekleniyorumuş.Filmin konusu hakkında uzun uzadıya bir şeyler yazmak yerine kısaca şöyle özetleyeyim,film LOTR 3'lemesi ve 2012 yılında vizyona girecek The Hobbit arasında ki olayları anlatıyor diyebiliriz(ama tam emin değilim).Sadece 3000 euro gibi düşük bir miktara çekilen yapımın bu kadar cüzzi bir miktara kotarılmasını sebebi filmde çalışan ekibin ve oyuncuları bu işi bedavaya yapmasıymış.
Yönetmen filme Orta Dünya atmosferini imkanlar dahilinde Yeni Zellanda'ya gidemediğinden dolayı,Londra'nın kırsal bölgelerini kullanmayı tercih etmiş.Bu yönetmenin daha önce gene amatör bir uğraşla çekmiş olduğu 47 dakikalık bir Star Wars filmi de bulunmakda.Filmin sitesine buradan çufçuflayabilirsiniz.Artık 3 Mayıs'da filmi izleyip eleştirilerimizi yaparız ama kısıtlı imkanlarla bu filmi çeken fanlara helal olsun,Facebook fanlığından öte bir şey,güzel bir şey!Bende gaza gelip kısa bir Back To The Future filmi çekmek istedim şimdi ama bedavaya çalışmazsının ki siz...çalışırmısınız(Gülüşmeler tabi ki,ya ne olacaydı)!
18 Şubat 2009 Çarşamba
TÜRKİYE KUPASI
Yarı finalde ki rakibimiz Sivasspor oldu.Bana sorarsanız gelebilecek en zor takımla eşleştik, çünkü Sivasspor bizim de içinde bulunduğumuz 4 yarı finalist arasında ki en oturmuş ve istikrarlı takım.Rakibimizle ilk maç 3-4 Mart'da İstanbul'da,rövanş ise 22 Nisan'da Sivas'da oynanacak.Sivas'ın kış aylarında ki hali düşünüldüğünde ikinci maçın Nisan ayında oynanacak olması bizim işimize gelsede Sivas'a mutlaka avantajlı skorla gitmemiz lazım ki her seferinde "yalan olur" denilen Sivas,yalan ettiği diğer rakipleri gibi bizide yalan etmesin.Neyse eşleşme hayırlı olsun,kupaya 3 maç kaldı,bu sefer alalımda, bence artık tek esprisi bizim alamamız olan şu kupaya kavuşalım!
Etiketler:
fenerbahçe,
futbol
EMMA WATSON
Kızımız büyümüş de sanatsal-seksi fotolar çeken moda fotografçısı Ellen Won Unwerth'e seksi pozlar vermiş,büyüsünü bu kez de böyle yapmış,küçüklüğünü bilirim ben bunun diyebiliyorum harbiden lan.O zaman kelime esprisi gibi bişeyle kapatayım yazıyı:"Emma Watson'mı,Watmason(Vatmasın)'mı ha!" hokup pokus!
Etiketler:
fotograf,
komik olaylar felan,
sinema
ARAGONES'İ ELEŞTİRMEK
Luis Aragones kimdir,kendisi Fenerbahçe'nin şu an ki teknik direktörü,son Avrupa Şampiyonu İspanya'nın eski teknik direktörüdür.Fenerbahçe'nin puan tablosunda ki yerinden dolayı eleştirilmesi normaldir,takıma oynattığı ya da oynatamadığı oyun bakımından eleştirilmesi normaldir,oyuncu seçimleri ve oyuna müdahele gibi konular da eleştirilmesi de gayet normaldir,gerçi eleştirinin dozunu kaçırıp,hocanın yaşından dolayı kendisine "dede","bunak" gibi söylemlerde bulunanlarda vardır ama şimdi konumuz bu terbiyesizlik değil.Aragones'in az önce saydığım konular dahilinde her türlü eleştiriyi alması dediğim gibi normaldir ama daha önce bir kaç çatlak ses tarafından söylenen ama pek ciddiye alınmayan fakat hafta arası oynanan İspanya-İngiltere maçından sonra o çatlak seslerin gürleşmesine yol açan bir eleştiri var ki bunu söyleyen insanların nasıl bu kadar sığ olabileceğine inanamıyorum doğrusu.Peki nedir o saçma yorum,sığ eleştiri derseniz söyleyeyim "Bu İspanya'yı bende Avrupa Şampiyonu yapardım"!İşin kötüsü bunu diyenlerin iki lafından birinin sistem,ekol,istikrar gibi terimler olması.Evet İspanya şu an taş gibi bir takımdır ve bu formunu sürdürmesi halinde 2010 Dünya Kupası'nın en büyük favorisi olacaktır ama "İspanya'yı bende şampiyon yapardım!" diyenlere bir sorum var acaba o şampiyon yapacaklarını iddia ettikleri İspanya takımını kim yaratmıştır,sistemini kim oturtmuştur ve belki de çok yakında Del Bosque'ye nasip olacak Milli takımlar bazında ki yenilmezlik rekorununun mimarı kimdir,cevap Aragones!İspanya'nın kadrosu her dönem yıldızlarla dolu olmuştur ama o yıldızlardan bir takım yaratan Aragones'tir o yüzden lütfen Aragones'i Fenerbahçe teknik direktörü olarak istediğiniz gibi eleştirin ama Sezar'ın hakkını Sezar'a verin ey teknik direktörcükler!
NOT:Evet evet,fotografda ki kaleciyle birlikte uçan arkadaş bizim Aragones,Atletico Madrid yılları,"dede" de bir zamanlar gençti...
Etiketler:
fenerbahçe,
futbol
17 Şubat 2009 Salı
18 YIL SONRA DEĞİŞEN JENERİK
Televizyon tarihinin en uzun soluklu çizgi dizisi(gene Cnbc-e ağızları bakıyorum) The Simpsons'ın en son 18 sene önce değiştirilen açlılış jeneriği,dizinin Amerika'da yayınlanan son bölümünde izleyicisinin karşına bir çok değişiklikle çıktı.Yeni jeneriğe dizide ki bazı karakterler eklenerek, biraz daha günümüze uyarlanmış.Örneğin Simpson ailesinin eski televizyonunun yerini HD yayına uygun bir düz ekran almış ki Bart'da jeneriğin başında cezaya kaldığı okuldaki tahtaya "HD tv ödenen her Cent'e değer!" şeklinde yazarak bu yeni duruma olan memnunniyetini belirtiyor.Bu arada değiştirilmesi 18 yılı bulan eski jeneriklerin birinde Bart'ın tahtaya "Yeni bir The Simpsons filmi için bir 20 yılda daha beklemeyeceğiz" yazdığını hatırlıyorum da,umarım bu sözlerini tutup 2010 yılında çıkması planlanan 2.filmin süresini uzatıp,The Simpsons sevenleri hayal kırıklığına uğratmazlar!
BAŞIMIZ SAĞOLSUN
İLAN
Efendim çok acil,sevmelik, 0-6 yaş arası küçük kız çocuğu arıyorum.Ne yazık ki eskiden bu ihtiyacımı karşılayan sevgilim kardeşim Çağla artık büyüyüp ele avuca sığmadığından ve küçük kızı olan akrabalarımızın hepsinin İstanbul dışında yaşayıp,çevremde hiç küçük kız olmadığından,bu isteğimi sizlerle paylaşıyorum,parası neyse veririm.Çok çaresiz durumdayım,içimde ki bu kız çocuğu sevgisini hemen bir çocuğa aktarmam lazım,annemden bir tane daha kız kardeş istedim ama bu sefer kabul etmedi ne yazık ki bende çözümü bu ilanla arıyorum arkadaşlar dediğim gibi para önemli değil.Yanlız şunun önemle altını çizeyim ki erkek çocuk olmaz, çünkü erkek çocuklar genelde gıcık oluyorlar,en sevileni bile belli bir süre sonra şımarıp,azıtma sınırlarını zorluyor.Tek şartımı da söylediğime göre benimle gmail adresimden irtibat kurabilirsiniz,yollayın bana bebelerinizi seveyim azıcık:)
NOT:Yukarda ki dünyalar güzeli bebe,Katie Holmes'cığımla,Tom lavuğunun bebeği,Katie'ye daha önce yaptığım çağrıyı yineliyorum:"Bırak Tom lavuğunu bana var,çocuğun çocuğum olsun!"...
Etiketler:
komik olaylar felan
THE ROBOTS
Elektro müziğin öncülerinden olan süper Alman grup Kraftwerk'ü 2005 yılında Kilyos Solar Beach'de düzenlene Rockİstanbul festivalinde canlı izleme şansına sahip olmuştum.O zamanlar şimdiki çok çeşitliliğe sahip olmayan ve daha çok rock ağırlıklı bir müzik zevkine sahiptim,liseli rockçı kafalarında bir çizgide olup,Electonik müzikten hiç hazzetmemiş olsamda,bu Alman grup gerek sahne şovları gerekse müzikleriyle o zaman ki beni bile benden almıştı.Siz ne gibi müzik kafaları yaşıyorsunuz bilemem ama üste videosunu koyduğum The Robots şarkısına bir bakım derim,çünkü abiler icra ettikleri müziğe yaraşır bir klip çekmişler, baya baya robot zannediyorlar kendilerini.Son olarak şunu beliteyim span style="font-weight:bold;">1978 yılına ait bu şarkıyı dikkatli dinleyin çünkü,videoda duyduğunuz bütün sesler şimdi ki gibi teknolojik aletler ya da turntable aracılığıyla değil tamamen manuel yani elle çalınıyor ki bu bile Kraftwerk'ün önünde saygıyla eğilmek için yeter bence(BİP)!
16 Şubat 2009 Pazartesi
ART OF FOOTBALL
Erdil Yaşaroğlu'nun EURO 2008 nedeniyle Nike'ye ,Art of Football projesi kapsamında hazırladığı TOTEM adlı heykelin,tasarım aşamasında ki karikatür eskizi.Çok güzel bir eser gerçekten,bu eserin tasarımını ve yapılışını anlatan güzel yazıyı Erdil Yaşaroğlu'nun klavyesinden,gözleriniz aracılığıyla okumak için sağ işaret parmağınızla burayı tıklatıyınız.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)