15 Mart 2010 Pazartesi
(500) DAYS OF SUMMER
500 Days of Summer ya da gene Türk çevirmenlerin elinden geçmiş haliyle Aşkın 500 Günü(he ulan he)."This is not a love story",1.gününden 500.gününe harika geçişler yapan ve sonunda farkına varacağımız bir gerçeklik sunan film bu cümle ile başlıyor,peki filme başlarken ben ve kardeşime şöyle bir bakalım...
1. Dakika:
Hiç bir şey yok, filmi izleyeceğiz ve her film izleyen gibi boş boş ekrana bakıyoruz...
96 Dakika Sonra:
Çağla:Abi ben ağlamak istiyorum ya...
Alengir:Ben de istiyorum ama erkek olduğum için ağlayamıyorum,gözlerim doldu ama ağlayamıyorum,çünkü erkeklik,çünkü ataerkil toplum...
Yaşadığımız kişisel geçiş belki film hakkında ufak bir ipucu vermiştir size.Vermediyse kısaca şöyle özetliyeyim iflah olmaz bir romantiğin,aşka inanmayan spontane takılmayı seven güzel bir kıza aşık olması,aşk sorgusu...
Filmi izledikten sonra sahile indim,bankta oturan bir kız vardı,dizlerini karnına çekmiş ve telefonda "Aşkım" diye hitap ettiği birisiyle konuşuyordu sonra bir çift vardı çocuk kıza galiba bir yalıyı gösteriyordu.Sonraları bankta oturan kız "Aşkım" dediği çocuğa belki hiçte hoş olmayan bir hitabı seçecek,birbirlerinin elini tutarak aidiyetlerini eyleme döken çift belki bırakın el ele tutuşmayı aynı oda da bile bulunmayı istemiyecekler ama o an için o insanlar birbiri için "doğru" ya da doğru olduğunu düşündükleri insanlar.İşte filmin esas çocuğu da bazı şeyleri bile bile o kişinin doğru insan olduğunu düşünüyor,doğru kişiyle paylaşılan güzel anılarda sevdiceğin güzel gelen gülümsemesi,hoş gözüken dizleri ya da konuşmadan önce dudaklarını yalaması gibi küçük ayrıntılar karp çarpıntısını hızlandırırken,artık birlikte paylaşılmayan zamanlar güzel olan gülümsemenin yerini yamuk bir ağız,hoş olan dizlerin yerini kemikli dizler alıyor konuşmadan önce yalanan dudaklar ise gereksiz bir ayrıntı olmaktan öteye gidemiyor.
Aşk filmi olmayan bir aşk filmi 500 Days Of Summer,sonunda doyuran,kıran,sevindiren bir nevi duygu kokteyli sunan.Zooey Deschanel'ı zaten The Hitchhiker's Guide to the Galaxy'de kenara yazmıştık bu filmde ayrı bir yazdık,hep bir yerleden hatırladığımız Joseph Gordon-Levitt'i de nihayet kesin olarak hatırlayabileceğimiz bir filmi oldu.Geçişleri zaten filmin başında övmüştük ama anlatımı es geçmeyelim,klişelerden olabildiğince uzak bir anlatım,haliyle insanı yormayan bir anlatım olmuş.Filmin müzikleri ise başka maceranın değil bu yazının konusu,öyleyse harikulade seçimler olduğunu belirteyim.Filmden sonra içinizde inanılmaz bir Regina Spektor ve The Smiths dinleme arzusu belirecek(tecrübe konuşuyor).
Nisan,Mayıs aylarının yaklaştığı ve haliyle gönül yaylarının gevşediği şu günlerde müthiş keyif veren bir film oldu 500 Days of Summer benim için,hazır Fenerbahçe'de zerre tad vermezken böyle daha fazla film izlemek lazım.İzleyin izlettirin,içinizde ki eskileri yad edin,şarap için ama şekil yapmayın,manitalara kesin ama laf atmayın,uzaklara bakın ama gözünüzü kısmayın...
Boy meets girl. Boy falls in love. Girl doesn't
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
'şarap için ama şekil yapmayın!' mı? neyse ya, konuşursam kimse sokağa çıkamaz :)
Ucuz şarapla yapmayın en azından,yapacaksanız benim gibi Shirazla yapın ehehe
alengircim bence senin duygusalın gelmiş, ben filmi izledim, 20 dk sonra sıkıldım, sırf senin güzel hatrın için sonuna kadar izledim, hiç bişey hissetmedim, kafayı vurup güzel güzel yattım, ne kalp acısı, ne başka bişey! ben summer'ım galiba!
bu arada autumn candır be hacı :)
Olum sen kalpsizsen ben ne yapayım :)
Yorum Gönder